18 Aralık 2011 Pazar

Aşkın Gözyaşları 1- Tebrizli Şems


Son günlerde okumakta ve neredeyse bitirmekte olduğum "Aşkın Gözyaşları" serisinin 1. kitabı "Tebrizli Şems" den beni oldukça etkileyen bir bölümü sizinle paylaşmak istiyorum.

Kitapçıların raflarında 3. kitap "Kimya Hatun" yerini alırken ben 2. kitap "Mevlana"yı okumak için sabırsızlanıyorum. Bu akşam Tebrizli Şems'i bitirerek Mevlana'ya başlayabilmeyi umuyorum.

Yazar: Sinan Yağmur.

" Şeytan bir zamanlar melekti, hatta meleklerin hocası idi. Adı da Hâris'ti. Hâris, çok hırslı demektir. Allah'a ibadet etmekte çok hırslıydı. Kâinatta secde etmedik yer, hatta nokta bırakmamıştı. Fakat Allah(c.c.), Hz. Âdem'i yaratınca şeytan yaptığı ibadetlerin kendisine özel bir hak tanıdığını düşündü. Kibirlendi, bu yüzden Allah ona Âdem'e secde etmesini söyleyince, kabul etmedi. Geçmişteki ibadetlerinden kaynaklanan kibri Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmasına ve cennetten kovulmasına yol açtı.
Allah cennetten çıkıp cehenneme gitmesini söyleyince şeytan, O'na binlerce sene ibadet ettiğini ve mühlet istediğini söyledi. Allah ona kıyamet gününe kadar mühlet verdi. Şeytan da bu zamana kadar bütün insanları kandırıp saptırmaya çalışacağını söyledi. "Önlerinde, arkalarında, sağlarında ve sollarında olacağım" dedi. 
Allah buna izin verdi; fakat şöyle buyurdu: "Senin bütün takipçilerini cehenneme atacağım ve Ben de kullarıma altlarından ve üstlerinden tecelli edeceğim"
Gördüğünüz gibi şeytan dört yönü alarak üstümüzü ve altımızı Allah'a bıraktı. İşte bu yüzden dua ederken ellerimizi havaya kaldırırız ve secde ederken başımız yere bakar.

Dua ve secdenin huzuru üzerinizde olsun...

Nessie, kul

Az kalsın adet edindiğim üzere kitabın arka kapağını yazmayı unutuyordum;
" Şems, Mevlana ve Aşk'a dair çok kitap okuduğumu zannediyordum. Yanılmışım! Dostum Sinan Yağmur'un doğum tarihini unutarak ''bunu yazan kişi mutlaka ''Şems'in yakın arkadaşı olmalı''diye düşündüğümde kitabın henüz başlarındaydım. Kitap bitti. Artık eminim; kesinlikle Sinan Yağmur Tebrizli Şems'i yaşayarak anlamış ve yakından tanışıyor.
Erdal DEMİRKIRAN

Aşkın Gözyaşları'nda bir başka güzellik var... Sanki zaman zaman Mevlana ve Şems ile hemhal oluş var... Hazırsanız, aşk sağnağında ıslanıyor, yıkanıyorsunuz...

Mevlana ve Şems'e dair çok şey yazıldı ve yazılacak...
Aşk'ın gözyaşlarını mürekkep eyleyenin; kalemi gönüldendir ve hiç sönmez yüreğindeki ateş...
Bir de ruh eşi vardır Bezm-i ezel'den beriher gönül ve bedenin!...
Ruh eşiyle bir anlık vuslat; ayrı geçen bir ömre bedel!... Bulan aşkın talihlisi!...
Yaşatana ve yazdırana binlerce şükür, yaşayana ve uçmağ içre bir menzile varanlara sonsuz rahmet, yazana ve aşk iklimine yolculuğa çıkarana minnet ve şükran...
Hadi okuyun ve ıslananın aşk sağnağında; yıkansın ve arınsın gönüllerimiz...
Dr.Hüsamettin OLGUN "

...........................................
"Yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. Dervişler yere kapanmasını bekleye dursun. Şems Hz. Peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: “Allah’a kavuşmayı isteyeni Allah da sever” Dervişlerden birisi sırtına tekmeyi vurur. Yüzüstü taş zemine kapanır, dudağı patlamış, dişleri zemine dökülmüştür Siyah feracesi kanlar içinde bordoya dönmüştür. Saçlarından tutarak kafasını kaldıran dervişin niyeti Şemsin başını gövdesinden ayırmaktır
Baş derviş engeller. Bırakın son nefesini versin. Sonra da en yakın bir kuyuya atın. Kıyafetine sarıp atın.
Avluyu yıkayın. Sabah ile yola çıkarız. Şems hala son nefesini vermemiştir Sille taşının üzerindeki başını hafifçe göğe kaldırır ve: “Allah ne güzel sevgilidir. Rabbim sana aşığım. Ve bu canı sana hediye ediyorum.” Mevlana içeri girer, mendili koklar eli titreyerek açar. İçinden saman kağıda yazılmış bir not çıkar: “Yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için
ölmek ne demekmiş.” Mevlana olduğu yere düşüp bayılmıştır.Geceden sonra doğan ve kalplerin çöllerini cennetlere çeviren bir gözyaşı bu. Çoraklaşmış ve çöle dönmüş kalpler; açın sadrınızı! Aşkın gözyaşları, serin serin, sağanak sağanak, üzerimize damlıyor; bakın gökyüzüne, nasılda aşk yağıyor...


Yazı tarihi: 18 Aralık 2012

5 Aralık 2011 Pazartesi

Dedemin İnsanları ve Tehlikeli İlişki

Geçtiğimiz Pazar günü 2 film birarada kuşağıydı benim için.
"Dedemin İnsanları" ve
 "Tehlikeli İlişki"

İkisi de vizyona yeni giren ve hevesle izlemeyi beklediğim bu filmler arasından seçim yapamadım ve hazır vakit varken ikisini de aynı gün izleyim istedim.

Önce "Tehlikeli İlişki/ A Dangerous Method" filmini izledik.
Başrolde Sabrina Spielrein rolünde Keira Knightley, 
Carl Jung rolünde Michael Fassbender ve 
Sigmund Freud rolünde Viggo Mortensen oynuyor.

Filmin konusu şöyle: (www.beyazperde.com'dan alıntıdır)

1904 yılında geçen hikaye, psikanalist Carl Jung ile hastası Sabina Spielrein arasında doktor-hasta ilişkisiyle başlayan ve daha sonrasında ise Freud'un da dahil olacağı çalkantılı bir ilişkiye dönüşen bir aşk üçgenini anlatıyor. Evli ve eşi bebek bekleyen Carl Jung, akli dengesi yerinde olmayan Sabina üzerinde Freud’un tartışmalı tedavi yöntemini ilk kez uygular; fakat tedavi ilerleyen aşamalarında Sabina ile yakınlaşmaktan kaçamaz. Bu üçlü ilişki gerilimi artırırken, Freud ve öğrencisi genç Jung'un arası da açılacaktır. Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung gibi psikanaliz dünyasının iki büyük ismini aynı çatı altında buluşturan yapımda Cronenberg'in vazgeçilmez oyuncularından Viggo Mortensen Freud'u, Michael Fassbender Jung'u, Keira Knightley ise Sabina Spielrein'i canlandırıyor.

*****


Sonra da "Dedemin İnsanları" nı izledik.
Fragmanı izlemek için hemen buraya tıklayınız efendim.

Dedemin İnsanları'yla ilgili yazmak istediğim çok şey var ama iş ve özel hayatımın yoğunluğundan maalesef ki bu aralar yazıya hiç vaktim kalmıyor. 

İstediğim detayda bir yazıyı yazana kadar size bir şarkı armağan etmek istiyorum.

Filmin belki de en sevdiğim sahnesi:

Yiğit Özşener ve Gökçe Bahadır'ın yani İbrahim'le Nurdan'ın yazlık evlerinin bahçesinde ettikleri dans.

Çağan Irmak'ı işte bu yüzden çok beğeniyorum.
Bize izlettiği hayatları içimize sokuyor, o sahneleri yaşatıyor.

Şarkı ABD'li country şarkıcısı "Crystal Gayle" in "Somebody Loves You" adlı şarkısı.

Filmdeki versiyonu için buraya, orijinali içinse buraya tıklayın.

Şarkı sözlerini merak ediyorsanız da işte hemen aşağıda:

Somebody Loves You- Crystal Gayle
It's been a long time since you went away
I stop to think of you most ev'ry day
With all my heart, I'm hopin' you're okay
Guess who loves you
Somebody loves you

I couldn't reach you by the U.S. Mail
You didn't leave a very easy trail
I've tried the telephone to no avail
Guess who loves you
Somebody loves you
I do

Na, na, na...
Someone loves you
Somebody loves you

Mind over matter is the game I play
I'll never reach you any other way
So I send you this one thought to you ev'ry day
Guess who loves you
Somebody loves you
I do

Na, na, na...
Someone loves you
Somebody loves you
I do

Na, na, na...
Someone loves you
Somebody loves you
I do

Nessie, 3 şekerli :)
www.NeVital.com

Yazı Tarihi: 05 Aralık 2011

4 Aralık 2011 Pazar

Sana bir ihanet borcum vardı, ödedim sonunda ağlayarak

O kadar gergin olmamın asıl sebebi neydi bilmiyorum.
Gergin ve huysuz.
Ama bunun tersiymişim gibi rahat ve hafif davranan halimle.
*****
Birini tanımanın, öncesini bilmenin, geçmiş zamanda da olsa omzunda ağlamış, kucağında uyuklamış olmanın, değişmeyen kokusunu bilmenin, gözlerine yalan söyleyememenin değeri paha biçilmez...
Önce yüzümden maskemi çekti, sonra da beni sorguya. 
" Neden bu kadar gerginsin?" dedi...
"Yok canım nerden çıkartıyorsun, hiç de değilim" dedim, yemedi.

Sordu, sorduu, sorduuuu....
Konuştuk, konuştuk, konuştuuukkkk....

Söylediklerim vardı, söyleyemediklerim vardı, hiç bilmedikleri, bilemeyecekleri, gerginliğim gerisindeki asıl sebebi...

*****
Söylesem de nereden bilecekti dün akşamın Cuma akşamı olduğunu, gerginliğimin sebebinin o Cuma akşamından kalma olduğunu...

Nessie, Gülşen

Yazı Tarihi: 03 Aralık 2011 Cmt.

2 Aralık 2011 Cuma

Kaybedenler Klubü

Kaybedenler Klubü'nü sanırım 1 sene önce izlemiştim.
Ve yine sanırım sonrasında da TV'de vermişlerdi yine izlemiştim.
Daha sonra da dvd'sini aldım ve geçtiğimiz yaz Amerika'daki erkek arkadaşıma götürdüm, 1 kere de onunla izlemiştik.
Filme ölüp bitmedim ama beğendim, 3 kere izlediğime göre değil mi?!...

Geçen akşam bir arkadaşımda oturuyorduk. Derin ve ince konulardan sohbet ediyorduk. Arka fonda inanılmaz bir müzik vardı.
Sohbeti bölmemek için sormadım ama en sonunda dayanamadım ve cd'nin ne olduğunu sordum.
Ve bağlantıyı kurdum:
Çok da beğenmediğim bir filmi bana 3 kere izlettirebilen birşey olmalıydı:
Müziklerin beni ele geçirmesine karşı koyamamıştım:
Buyrun önce şu linke tıklayın, beraberce şarkıyı dinleyelim. ("my man got a heart like a rock cast in the sea")
Sonra da şuna tıklayın ve o sırada aşağıda Vikipedi'den alıntı yaptığım şu satırları okuyun:

Kaybedenler Kulübü, 2010 yapımı komedi-dram türündeki Türk sinema filmidir. Tolga Örnek tarafından çekildi ve senaryosu Mehmet Ada Öztekin ile Tolga Örnek tarafından yazıldı. Türkiye'de 25 Mart 2011 tarihinde 137 kopya ile gösterime giren filmin protagonistleri Kaan rolündeki Nejat İşler, Mete rolündeki Yiğit Özşener ve Zeynep rolündeki Ahu Türkpençe'dir. Film, 1996-2001 yılları arasında Kent FM'de yayınlanan Kaybedenler Kulübü adlı radyo programına dayanmaktadır.[2]
Filmde, Kaybedenler Kulübü adındaki radyo programı ve o radyo programını sunan DJ'ler Kaan ile Mete'nin hayatları anlatılmaktadır. Gösterime girdiği ilk üç gün içinde 65.780 kişi tarafından seyredilerek 666.091 TL hasılat elde etti. Ayrıca film gösterime girmeden önce, yapımın öncesinden sonrasına kadar film hakkında her şeyi anlatan Kaybedenler Kulübü - Filmin Öyküsü adlı bir kitap yayımlandı. Eleştirmenlerden olumlu yorumların yanı sıra; açtığı hikâyeleri sonlandırmamak, dönemin politik atmosferini göz ardı etmek, zaman algısına sahip olmamak gibi yönlerden olumsuz eleştiriler aldı.

Konu [değiştir]

Kaan (Nejat İşler), William Blake'in eserleri ve Roland Barthes'ın Camera Lucida'sı gibi "kimsenin okumadığı" kitaplar basan Altıkırkbeş Yayınları'nın sahibidir. Mete (Yiğit Özşener) ise Kadıköy'de bir bar sahibi ve plak ile efemera koleksiyoneridir. 1990'lı yılların ortalarında Kent FM adlı bir radyo istasyonunda Kaybedenler Kulübü adlı bir programa başlar ve bu programı sanki bir yerde oturmuş konuşuyorlarmış ve kimsenin bundan haberi yokmuş gibi sunarlar. Kadınlar, edebiyat ve Kadıköy sokaklarının da dahil olduğu pek çok konudan bahsedilen Kaybedenler Kulübü, başta kimsenin dikkatini çekmez. Öte yandan, Mete ile Kaan, kendilerinin deyimiyle "yalnızlıklarını gidermek" için hergün başka kadınlarla birlikte olur.
Program, gittikçe daha çok kişi tarafından dinlenir hale gelmektedir. Kaan, bir barda Zeynep (Ahu Türkpençe) ile tanışır. Yakınlaşmaya başlar ve birlikte olurlar. Zeynep, İstanbul'da ablasıyla yaşayan bir mimardır. Kaan'ın radyo programındaki üslubundan iş hayatına kadar onu eleştirmeye başlar ve Kaan ile ayrılır. Radyo programı ise içeriğinden dolayı RTÜK'ten sürekli uyarı alır ve Kent FM'in sahibi Aslı (İdil Fırat), ikiliye programlarının iyi gittiğini fakat bu gidişle radyonun kapanmasına sebep olacaklarını, kendilerine telif ödeyerek içeriği uygun hale getirmelerini ister. İkili, radyodan ücret almayarak sadece bira, yol parası gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını ister. Program, zamanla dinlenme oranlarında en çok dinlenen radyo programı listesinde bir numaraya yükselir. Zeynep'ten ayrılan Kaan ile Mete, artık kendi işlerine ağırlık vermek ister ve radyo programını sonlandırırlar.

Gelişimi [değiştir]

Kaybedenler Kulübü, 90'ların ikinci yarısında aynı adlı bir kült radyo programından ve programı hazırlayan Kaan Çaydamlı ile Mete Avunduk'un hayatından yola çıkılarak oluşturuldu.[3][4] Filmin yönetmeni Tolga Örnek, Kaan Çaydamlı ile filmin senaryosunu birlikte yazdığı Mehmet Ada Öztekin aracılığıyla tanıştı. Öztekin, radyo programı devam ederken bir senaryo yazdı fakat yazdığı dönemde program devam ettiğinden filme çekilmesi için acele edilmedi, programın bitmesi beklendi.[5] Kaan Çaydamlı ile Mete Avunduk, senaryoyu bir-iki yapımcıya gönderdi fakat yapımcılar metni çok sofistike buldu.[5] Daha sonra Öztekin, senaryodan Örnek'e bahsetti. Örnek, yazılan senaryoyu beğendi fakat radyo programının ana hikâyenin ardına atıldığı senaryoda asıl ilginç olanın "adamlar" ve program olduğunu Öztekin'e söyledi. Bunun üzerine senaryo yeniden ele alındı,[3] ayrıca Mete ile Kaan'ın kullandığı jargon korundu ve filmdeki repliklerin çoğunluğu sansürlenmeden senaryoya eklendi.[6] Her şey bir araya gelince senaryo bir buçuk ayda ortaya çıktı.[5] Örnek, yıllarca süren bir pogramı 110 dakikaya uyarlamanın yapım sürecinde en çok konuşulan ve tartışılan mesele olduğunu belirtti.[3] Radyoda iki dakika süren durağanlığı filmde oluşturmak zor olduğundan ekip, bu durağanlığı, sakinliği keşfetmek için biraz çekim yaptı ve programı dinleyenlerle tanışarak onları da filmde karakter haline getirdi.[3]
Film altı haftada çekilecekken toplamda üç buçuk haftada çekildi. Çekim programını daha rahat yapabilmek ve filmi daha kısa sürede çekebilmek için platoda bir mekân kuruldu.[4] Radyo stüdyosu çekimleri ilk üç güne sığdırıldı ve günde yaklaşık on altı saat çalışıldı.[3] Aynı anda Red Camera ve Canon Mark II kamerası kullanılarak Türkiye'de çekilecek ilk film olma özelliği taşımaktadır.[7] Filmin ilk kurgusu 164 dakikaydı.[8] Çekilen 54 dakika kesildi; Örnek, bu sahneleri DVD'ye koyabileceğini belirtti.[6] Ayrıca kendisini oynayan Şenol'un konuşmaları filmde altyazılı verildi. Montaj aşamasındayken Rıza Kocaoğlu, Şenol'un repliklerinden bir şey anlaşılmadığını belirtti. Örnek, dublajın olmayacağını, Şenol tekrar seslendirme yaparsa aynı repliği aynı şekilde söyleyemeyeceğini düşündü. Kocaoğlu, bu esnada altyazı koymayı önerdi. Ayrıca altyazılarda Şenol'un ettiği küfürler, esprili şekilde altyazıda düzeltildi.[8]

Oyuncu seçimi [değiştir]

Menajerim bana "Kaybedenler Kulübü diye bir iş var, Tolga çekecek" dedi. "Kaybedenler mi? Bildiğimiz kaybedenler mi? Senaryo bir gelsin, aa evet bu o. Tamam, bu benim." dedim.
—Nejat İşler, filme dahil oluş sürecini anlatırken.[8]
Tolga Örnek, oyuncu seçimlerini kendisi yaptı.[6] Oyunculukları seçerken fiziksel bir benzerlik aramadı, karakterleri iyi yansıtan, içselleştirebilen, "kendi kimliğini ve damgasını da basabilecek" birilerini aradı.[8] Kaan rolünü oynayacak olan Nejat İşler ile yaptığı kısa bir toplantı ve İşler'in "Türkiye'de bu rolü başkasının oynamasını istemiyorum" ifadesi üzerine onu kadroya dahil etti.[8] Filmde Zeynep karakterini canlandıran Ahu Türkpençe, Örnek ile başka bir proje için tanıştı fakat projenin ertelenmesiyle Kaybedenler Kulübü öne alındı. Türkpençe, senaryoyu okuduktan sonra filme dahil olmayı kabul etti.[9]
Ayrıca Örnek'in "prensip olarak oyuncu olmayan kişilerle çalışmayı tercih etmemesi"ne rağmen profesyonel oyuncu olmayan Şenol filmde figürasyon olarak kendisini oynadı; diğer figürasyonlar ise tiyatro oyuncularından seçildi.[8]

Film müzikleri [değiştir]

Kaybedenler Kulübü
Kaybedenler kulübü soundtrack.jpg
Albümün ön kapağı.
Çeşitli sanatçılar soundtrack'i
Yayınlanma 2 Nisan 2011
Tarz Çeşitli
Süre 51:47
Dil Türkçe ve İngilizce
Şirket Universal Music Taxim Edition
Kaybedenler Kulübü'nün soundtrack albümü, 2 Nisan 2011 tarihinde piyasaya sürüldü. Albüm, Universal Music Taxim Edition etiketiyla yayınlandı ve dağıtımı EMI Müzik tarafından yapıldı. Filmin orijinal müzikleri, Can Gox, Cavit Ergün ve Erdem Tarabuş tarafından bestelendi. Albümde blues, rock, şanson ve eski Türk pop olmak üzere birçok tarzda şarkılar yer aldı. Kaybedenler Kulübü albümünde özgün bestelerin yanı sıra radyo programının orijinal playlist'inden seçilen şarkılar da albümde yer aldı.[10] Albümde yer alan "My Woman" şarkısına 27 Şubat 2011 tarihinde video klip çekildi. Şarkının sözleri, Gülce Duru tarafından yazılırken bestesi Can Gox ile Erdem Tarabuş tarafından yapıldı ve şarkı, Can Gox ile Gülce Duru tarafından yorumlandı. Önce Erdem Tarabuş, "My Woman"ın başlangıç akorunu oluşturdu.[11] Can Gox, ilkin şarkıyı tek başına okurken filmin yönetmeni Tolga Örnek'in önerisiyle şarkı, Gülce Duru ile düet haline çevrildi.[11]
Kaybedenler Kulübü
# Parça Yorumlayan Süre
1. "Yalnız"   Gülce Duru 02:27
2. "Nightlife"   Yiğit Özşener 01:25
3. "Kaybetmek"   Cavit Ergün 01:55
4. "Bazen"   Cavit Ergün 01:40
5. "Ballad Of A Rock'n'roll Loser"   Titanic 03:07
6. "Yakıcı Yalnızlık Kadar"   Cavit Ergün 01:26
7. "Wrong Side of the Road"   Can Gox 05:23
8. "Son Kare"   Gülce Duru & Can Gox 02:34
9. "Dilek Taşı"   Ferdi Özbeğen 05:00
10. "(Sittin on) the Dock of the Bay"   Count Dee's Soul Singer 03:22
11. "Süleymaniye"   Cavit Ergün 02:08
12. "Revien's"   Gülce Duru 01:21
13. "Get Misunderstood"   Gülce Duru 01:58
14. "Wake"   Can Gox 02:25
15. "Angel's Gone"   Can Gox 02:35
16. "Melancholy Man"   Can Gox 03:38
17. "Yalnızlık Ömür Boyu"   MFÖ 04:02
18. "My Woman"   Gülce Duru & Can Gox 03:01
19. "Kaybedenler Kulübü - Fragman"   Cavit Ergün 02:10
51:47

Tanıtım ve gösterim [değiştir]

Film gösterime girmeden önce film hakkında çeşitli tanıtımlar ve etkinlikler yapıldı. Bunlardan ilki filmde de adı geçen Altıkırkbeş Yayınları tarafından yayımlanan Kaybedenler Kulübü -Filmin Öyküsü- (ISBN 9786055532260) adlı kitaptır.[12] Kitapta sadece filmin düz senaryosu yer almamakta, storyboard çizimlerinden, müzik bestelerinin notalarına kadar film yapım sürecine dair çeşitli detaylar mevcuttur.[12] Kitap, 4 Mart 2011 tarihinde piyasaya sürüldü. Bir diğer etkinlik ise 14 Mart 2011'de düzenlenen Kaybedenler Kulübü Soundtrack Partisi'ydi.[13] Universal Music Taxim Edition tarafından düzenlenen gecede Oracles Always Lie ve Can Gox'ın yanısıra Nejat İşler ve Yiğit Özşener de sahnede yer aldı. 22 Mart 2011'de Kaan Çaydamlı, Mete Avunduk, Nejat İşler ve Yiğit Özşener, İTÜ Sözlük'te özel canlı yayın yaptılar.[14]
Başlangıçta 11 Mart 2011'de gösterime girmesi düşünülen filmin gösterim tarihi ertelendi.[15] Filmin galası, 24 Mart 2011 tarihinde aynı adlı radyo programının doğduğu yer olan Kadıköy'de, Rex Sineması'nda, yapıldı.[16] 25 Mart 2011'de 137 kopya ile 145 salonda gösterime girdi.[1][17] Uzun ve kısa metrajlı yirmiden fazla filmin gösterildiği 9. Berlin Türk Film Festivali, 7 Nisan 2011'de Kaybedenler Kulübü ile açılış yaptı.[18]

Eleştiriler [değiştir]


"[Karakterlerin] var oldukları dönemde toplumsal arka planda mesela Cumartesi anneleri var, mesela Güneydoğu'daki kirli savaşın ilk kıvılcımları var, derin devlet var, işkence (hep) var, ama onlar tarz olarak sinik bir tavır geliştiriyor, mesela hikâyenin en başına, Marx'a kadar uzanıyor ve 'Biz daha evrensel meselelerin adamıyız'a yakın duruyorlar. Kafayı sekse takmış görünmeleri ve radyoyu arayan her kadın dinleyiciye, 'Sizinle yatmış mıydık?' repliğini sunmaları, sık sık 'pompa' mevzuuna girmeleri, belli bir noktadan sonra söylemlerini 'ergen esprileri'nin ötesine götürmüyor."
Radikal yazarı Uğur Vardan'ın filmin yergiyi hak ettiğini düşündüğü kısımlarını ifade ederken.[19]
Kaybedenler Kulübü, olumlu eleştirilerin yanı sıra açtığı hikâyeleri sonlandırmamak, dönemin politik atmosferini göz ardı etmek, zaman algısına sahip olmamak gibi eksiklikler bulunduğu yönünde eleştiriler de aldı. Sabah yazarı ve sinema eleştirmeni Atilla Dorsay, filmi "özgün, farklı, taze, 'genç' bir film" olarak niteleledi[20] ve filmin hem ilk kez radyo konusuna eğilmesi, hem anlatımı, hem de içerdiği büyük kent melankolisi duygusuyla hemen hiç yapılmamış bir şeyleri denediğini söyledi.[21] Radikal'den Şenay Aydemir, Kaybedenler Kulübü'nü yaşandığı dönemin nihilizme bulaşmış anarşizminin toplumun bir kesiminde yarattığı 'aidiyet' duygusunu göstermesi bakımından önemli bulduğunu çünkü bu 'aidiyet'in şimdilerde sistem tarafından içselleştirilmiş, ehlileştirilmiş bir ruh hali olarak sokaklarda cirit attığını belirtti.[22] Radikal yazarı Uğur Vardan, filmin kahramanlarının, yaşadığımız 'eklektik' dönemin sanki bu yakadaki öncüleri gibi olduğunu ve isyanlarının kendilerine olduklarını "...hayat görüşleri soldan yana ama belli bir hareketin içinde yer almıyorlar, takımdan ayrı düz koşuyorlar." sözleriyle belirtti.[19] Ayrıca yer yer kimi kurgusal oyunlarla beslenen filmin nihayetinde sakin, karakterlerini yüceltmeyen tavrıyla sınıfı geçtiğini ve müziklerin de alkışı hak ettiğini yazdı. Milliyet'ten Nil Kural, yönetmenin programın atmosferini sadık bir şekilde inşa etmeyi başardığını; karakterlerini açmazları, zaafları, eğlenceli taraflarıyla ele aldığını ve karşımıza tek boyutlu portreler çıkarmadığını yazdı.[23] Ayrıca verdiği bir demeçte film için "Türkiye'de pek rastlayamadığımız altkültür filmlerinin bir temsilcisi" ifadesini kullandı.[21] BirGün yazarı Cüneyt Cebenoyan, filmde döneme egemen olan bu ruha ilişkin bir şey olmadığını; Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak'ındaki kahramanı ne kadar da çok Kaan'a benzediğini ("İkisi de fotoğrafçı, ikisi de sevdikleri kadını Atlantik'in ötesine kaçırıyor, ikisi de bağlanamıyor, sorumluluk alamıyor, büyümek istemiyor. İkisi de uzak. Ve melankolik.") ifade etti. Ayrıca filmin eksik bıraktığı çok şeyin olduğunu yine de bir enerjiye, bir ruha sahip olduğunu ve pop-art denemelerinin de batmadığını ekledi.[24] Cumhuriyet'ten Alper Turgut, Nejat İşler ve Yiğit Özşener'in iyi birer ikili olduklarını, Ahu Türkpençe'nin ise isabetli bir seçim olduğunu belirttiği yazısında filmin figürasyonunda sorun olduğunu söyledi.[25] Ayrıca Kaybedenler Kulübü'nün 1988 Oliver Stone filmi Sırdaş Radyo'nun (Talk Radio) politikadan arınmış muadili gibi olduğu ifade etti.

 Yazı tarihi: 02 Aralık 2011

1 Aralık 2011 Perşembe

Fatih Sultan Mehmet’in bildiği en güzel yiyecek Bal-Kaymak

Çaya bal eklenince antioksidan kapasitesi artıyor

Dr. Yasemin Bradley

Siz bu satırları okurken ben Londra’da beslenme alanındaki yenilikleri araştırıyor olacağım. Dönüşte de sizlerle paylaşacağım. Şu İngilizler reçele bayılır. Kahvaltılarında envai çeşit reçel bulunur. Günümüzde hepsi hazır tabii ki! Orada yaşarken hiçbir İngiliz kadınını reçel kaynatırken görmedim! O dönem boyunca ülkemizden kendi sevdiğim balı taşıdım o buz gibi soğuk Londra’da hastalanmayayım, direncim düşmesin, enerjim yüksek kalsın diye...
Harika bir kitap vardı elimde: "Arı Biziz, Bal Bizdedir (Dünden Bugüne Türkiye’de Arıcılık) Perihan Sarıöz ." İşte bu kitaptan öğrendiğim kadarıyla anlı-şanlı padişahımız Fatih Sultan Mehmet de meğer benim gibi bir bal düşkünüymüş.
Fatih, İstanbul’u aldığında, hakkında birçok methiye söylenmiş. Padişah da bu övgülerin sahiplerini hediyelere boğmuş. En büyük ihsanı kime mi yapmış? "A devletlü Hünkarımız, sabahın hayır olsun, yediğin bal ile kaymak, güzergahın çayır olsun!" diyen bir köylüye... Çünkü padişahın hayatında bildiği en güzel yiyecek bal ve kaymakmış!
Selçuklular"da konuklara koruk ve bal şerbeti ikram edilirmiş. Osmanlılar’da sofrada konuklara yemekten önce bir kaşık bal ikram edilir, iki yemek arasında bal şerbeti sunulurmuş. Bu şerbet kiraz, kayısı, erik gibi meyvelerin kaynatılıp üzerine bal katılmasıyla hazırlanırmış. Zengin konaklarında ise hatırlı konuklara balla yapılmış tarçınlı-karanfilli kabak reçeli ikram edilirmiş.

Çaya bal eklenince antioksidan kapasitesi artıyor

Yapılan bir araştırma, Türk insanının vazgeçilmez içeceği olan çaya tatlandırmak amacıyla
bal katıldığında, çayın yararlarının da arttığını ortaya koydu. Çaya bal katıldığında
fenolik madde içeriği ve antioksidan kapasite ölçülebilir şekilde artıyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu’nun yönettiği araştırmanın amacı çay bal ile tatlandırıldığında antioksidan niteliklerinin (hastalıklara, kansere, yaşlanmaya karşı koruyucu etki) nasıl etkilendiğini ölçmekti.
Boyacıoğlu ‘nun deneyleri sonrasındaki açıklaması şöyle:
“Çay ve bal günlük yaşamımızın iki vazgeçilmez gıda maddesi... Araştırmamızda antioksidanca zengin bu iki gıda maddesinin bir arada kullanımının nasıl bir sonuç vereceğini görmek istedik. Çalışmada, sonuçları etkileme açısından fark yaratıp yaratmadığını görebilmek için çam balı, poliflora (karışık bölgelerden toplanmış), yöresel (Şemdinli) ve monoflora (ayçiçeği) olmak üzere 4 çeşit bal kullandık. Bu karışımı farklı sıcaklıklardaki içilmeye hazır çaylara karıştırdık. Balın çaya ilave edildiği tüm sıcaklık derecelerinde toplam antioksidan kapasitesinde de artış gözlendi. Bu artış 70-90 derece aralığında ortalama yüzde 50 oranlarında gerçekleşti.”
Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu’nun yönettiği araştırmanın bulguları, İrlanda-Dublin’de gerçekleştirilen Gıda ve Sağlık Kongresi’nde de sunuldu. Araştırma çaya tatlandırma amaçlı olarak bal ilave edilmesi durumunda toplam fenolik içeriğinin ve antioksidan kapasitesinin belirgin şekilde arttığını ortaya koyuyor. Bu da balın, çayın tatlandırılması için sağlıklı bir alternatif olarak kullanılabileceğini gösteriyor.

Havalar birden soğudu dikkat! Direncinizi yüksek tutun!

Havalar aniden soğudu. Böyle dönemlerde en çok solunum yolu enfeksiyonları sorun olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle soğuk algınlığı, grip, farenjit, sinüzit, bronşit ve pnömoni gibi hastalıklar sık görülür. İşte bal kışın direnci artırmada başvurabileceğiniz en güzel doğal yiyeceklerden biri! Bağışıklık sistemini geliştirir ve vücudun grip gibi enfeksiyonlarla mücadele etmesini kolaylaştırır, vücudu enfeksiyonlara karşı güçlendirir. Bal tüketimi genel olarak vücudun performansını ve zindeliğini artırır. Bu nedenle mevsim geçişlerinde bal tüketimi daha da önem kazanıyor. Ayrıca beslenmeden doğan bazı eksikliklerin giderilmesine yardımcı olur. Yüksek mineral içeriği nedeniyle özellikle çam balı, demir eksikliğinin giderilmesine önemli katkı sağlar. Bal aynı zamanda öksürük giderici olarak da kullanılabilir.

ÇOK SORULANLAR

* 1 yaşını doldurmamış bebeğimin yiyeceğini balla tatlandırabilir miyim?
Hayır! Bal, 1 yaşından küçük çocuklar için tavsiye edilmemektedir. Nedeni Clostridium Botulinum bakterisinin balda gelişememesine rağmen, spor formunun balda bulunma ihtimalinin olması ve bu bakterinin bebeklerde Bebek Botulizmi denilen bir hastalığa neden olmasıdır. Bu sporlar çevremizdeki havada, toprakta, tozda ve ham tarımsal ürünlerde bulunmaktadır. Birçok gıdada olduğu gibi balda da bulunabilen bu sporlar erişkinler ve 1 yaşından büyük çocuklardaki gelişmiş bağışıklık ve sindirim sisteminden dolayı problem teşkil etmezken, 1 yaşından küçük bebeklerde bağırsak mikro florasının yeterince gelişmemiş olmasından dolayı botulizme neden olabilmektedir.
* Bebeğime meyve suyu verebilir miyim?
Amerikan Çocuk Akademisi
6 aydan önce bebeklere meyve suyu vermenin bir yararı olmayacağını belirtiyor. 6 aydan sonra tamamen pastörize edilmiş meyve suyu verilebilir.
* Çocuğuma günde ne kadar bal yedirmeliyim?
1 yaşın üzerindeki çocuğunuza kilo başına 1 gram verebilirisiniz. Örneğin 20 kiloluk bir çocuk günde 20 gram bal tüketebilir. Bu yaklaşık 1 yemek kaşığı ya da 2 tatlı kaşığı eder.

Bal yiyen çocuklar daha hızlı büyüyor

* Genel olarak vücudun performansını ve zindeliğini artırır. Gün boyu harcayacağı enerjinin karşılanmasında önemli rol oynar.
* Beslenmeden doğan bazı eksikliklerin giderilmesine yardımcı olur.
* Yüksek mineral içeriği nedeniyle özellikle koyu renkli ballar (örneğin çam balı), çocuklarda demir eksikliğinin giderilmesine önemli katkı sağlar.
* Sindirimi kolaylaştırması, iştah açması ve gelişme bozukluklarında vücudun toparlanmasına yardımcı olması nedeniyle de çocuk beslenmesinin vazgeçilmezidir.
* Sütü tatlandırmak amacıyla bal kullanılması çocukların hem bal hem de süt tüketimini kolaylaştırdığı için faydalıdır. İsviçre’de doktorlar çocuklar için sütün özellikle balla tüketimini tavsiye etmektedir.
* İshalin önlenmesine yardımcı olur.
* Bal, çocuk gelişimi için gerekli vitaminler, mineraller, aminoasitler gibi pek çok yaşamsal faktörü içerir. Vücudun hücre ve doku yapımına destek olur.
* Yapılan araştırmalarda bal tüketen çocukların büyüme gelişme hızlarının daha iyi olduğu tespit edilmiştir.