23 Kasım 2012 Cuma

Sizin hiç babanız öldü mü?

Bugün babamın yokluğunun 9.yılı...
Her geçen gün onu daha çok özlüyor, yokluğunu ve eksikliğini iliklerimde hissediyorum.
Hayattaysa hala babanız çok şanslısınız, kıymetini bilin.

*BİR BABA GİTTİĞİNDE
Bir baba gittiğinde;
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...

En sinirli anında bile,
Dudağının kenarında bir gülümseme
Bayramda öpülecek el
Çocuklarımızı sırtında taşıyan
O sevimli dede gider
Gider de gider...

Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi
İnatçı bir siyasetçi
Koca bir beden
Çocuk bir yürek
Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar
Heyecanlı bir taraftar
Çalışkan bir "Adam" gider
Gider de gider...

Bir sarılmaya, bir çift söze bile
Fırsat vermez Azrail
Vakit geldiği zaman
Sadece baban değil
Atan gider
Canın gider
Kanın gider
Gider de gider...

Dolmaz boşluğu kısa zamanda
Hep bir ses ararsın, bir nefes
Bir anahtar tıkırtısı
Yanlış bir iş yapınca
Gözünün içine bakılmasını
Ama sadece beklersin

Çünkü;
Bir baba gittiğinde,
Sadece baban değil;
Bir dostun,
Bir arkadaşın,
Bir sırdaşın,
Bir öğretmenin,
Bir ustan,
Bir yanın gider...
Gider de gider !


*Bu şiir " http://arkabahcemiz.com/yasam3.html#.UMSpW6xoC7o " sitesinden alınmıştır.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Had safhada megolamanya:OO

İşte tam bir fcbk profil fotosu. En max şekilde kafa yan:))
'Buğulu bakarım, canını yakarım, kafayı da yana atarım' pozu:DDD
Belki de 'düşünceliyim, öyleyse varım, yaşasıııın' pozu:$$
'Çok sevimliyim ama sen bana gıcık olmadan gidiyorum, bu sondu' pozu:)))

18 Kasım 2012 Pazar

Gözlerimi açsam da sen çıksan karşıma...



Herkes aynı hayatta
Kendini Bişey Sanma
Ne Kadar Çok BiLirsen
O Kadar Bela Başa

Sen Bilirsin Aslında
Aklımdan Geçenleri
Zaman Herşeyi Çözer
Şu Beklemek Olmasa

Gözlerimi Açsam Da Sen Çıksan Karşıma
GeL Beni Azat Et Kayboldum Karanlıkta
Ben Bizi Unutmam Gitmek Yakışmaz Bana
Yolcuyuz Hayatta Sen Gel Otur Yanıma

Gözlerimi Açsam Da Sen Çıksan Karşıma
GeL Beni Azat Et KayboLdum Karanlıkta

7 Ekim 2012 Pazar

NeVital.com 'un sadece 08 Ekim'e özel kampanyası

NeVital'in sadece 1 günlük kampanyasını kaçırmayın!

08 Ekim- annemin doğum günüydü.

NeVital'in ürünleri son aylarında ona hayat vermişti. Sen de annene sağlıklı günler hediye etmek istiyorsan aşağıdaki şu cümleyi profilinde yayınla ve bana mesaj at, %15 indirimi anında kap! :)

  "Sevdiklerime sağlıklı günler hediye etmek için www.NeVital.com 'a gidiyorum, sadece 08 Ekim'e özel %15 indirimi kazanıyorum"

19 Eylül 2012 Çarşamba

İstanbul beni neden bi başıma bıraktın böyle?

Bu jenerik müziğini NTV'de Levent Erden'in "İstanbul Kafası" programında duyduğum ilk andan beri aklımda/dilimde. Dolunay Obruk'un ağzına sağlık, harika söylemiş. Bugün özellikle dilimden düşüremedim. Hadi beraber dinleyelim...

18 Eylül 2012 Salı

Nilüfer@Kuruçeşme Arena, 13/09/2012

http://youtu.be/z7n7V2xOEm4 Uzun süredir kendime şu souyu soruyordum; "Ben en son ne zaman mutlu oldum?" Bunun cevabını verememek canımı sıkıyor, içimi kemiriyordu. Nilüfer'in Kuruçeşme Arena'da verdiği muhteşem konserinden sonra artık biliyordum ki ben en son 13/09/2012'de mutlu oldum, hem de çoooooooooooooooooooooooook :)

8 Eylül 2012 Cumartesi

I did it my way@Barcelona

Elbette ki bu şarkıyı dünyaca ünlü yapan Frank Sinatra.
Kusura bakmasın ama ben ondan çok Robbie Williams'ın yorumunu seviyorum.
Robbie'de şeytan tüyü var, garanti! ;)

http://www.youtube.com/embed/XYLOAay_2MQ  - (Live At Royal Albert Hall, Kensington, London - 2001)

1 Eylül 2012 Cumartesi


 

Madonna Konseri, Haziran 2012, İstanbul




En gıcık olduğum şey sürekli 45C açıyla kadraja bakan kız tipi,
burada benim saçlar birinin koluna sıkıştı onları kurtarmaya çalışıyorum:)
30 Ağustos 2012, Ankara, kuzen Gonca'nın nişanı sonrası kuzen-kuzene yemekteyiz



 



 

 

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Bayram - Can Yücel

Ben sevdiklerimden ayrı geçirdiğim hiçbir bayramı sevmiyorum, sizin sevdikleriniz varsa, yanınızdaysa ve aşağıdaki satırlardan hiç olmazsa birkaçını diyebiliyorsanız ne mutlu size,
İyi Bayramlar...


Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz
kalınca anlar insan...

Görmenin nasıl bir bayram oldugunu karanlık öğretir;
sevmeninkini yalnızlık...

Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek,
kurda kuşa yem olmayıp "çok sükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmus bir
ilişkiyi bitirmek de öyle...

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek,
korktuğunda güvendigine sarılabilmek,
dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede
üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle
okşayan anne bayramdır.

"Ona güvenmistim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...

Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış
ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son
taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda
karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi,
nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.

Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta
ölebilmek bayram...

Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.

Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun..!
  

Can Yücel

3 Ağustos 2012 Cuma

Olağanüstü bir yakışıklıyla olağan bir durum

Sahil kenarında bir cafe'deyim. Bakmayın sahil kenarı dediğime, şu an oturduğum yerden denizi göremiyorum bile. Oysa sadece bir cadde var arada, orayı geçince masmavi deniz karşınızda. Bisiklete binenler, paten kayanlar, yürüyenler, koşanlar, sevgilisiyle sarmaş dolaş dolaşanlar ya da çimlerin üzerinde keyif yapanlar.
Bendenizse, kaç saattir olduğunu bilmediğim bir zamandır bu cafe'deyim. Aynen bu haftanın diğer günlerinde olduğu gibi. Ve bir önceki haftanın. Ve ondan önceki haftanın...
Bazen bir yeri seversiniz; sebebini bilmeden, düşünmeye, sorgulamaya gerek görmeden...
Her seferinde "başka yer olsun bugün" diye yola çıktığım halde bir bakıyorum ki yine aynı cafe'ye gelivermişim.
Anlaşılan duygularıma ve o duyguların oluşturduğu alışkanlıklara bağlı kalmayı seviyor ve istiyorum ben.
*****
Değişik yüzler görüyorum burada. Gözlerim ve aklım lap-top'ımda ilerlerken hiç farkında olmadan kulağımın biri etraftaki konuşmalara kayıyor kimi zaman.
Bir sürü değişik hikaye; çoğunluğu sevgililerin bildik cilveleşmeleri, flörtleri ve birbirlerine nazlanmaları.
Aileler, öğrenciler, tek tabanca takılanlar, ofis toplantıları, izole bir köşede kitap okumak isteyenler, niye olduğunu bilmeden her seferinde aynı cafeye, o cafe'deki aynı masaya, aynı koltuğa gelenler...
*****
Giriş kat, duvar kenarı, köşedeki masaya oturmaya alışmışım. İçeri girer girmez gayri-ihtiyari oraya yöneliyorum.
Hay Allah bugün hepsi dolu. Kalabalık bir grup var; 8-10 kişi dağınık oturuyorlar orada.
Sadece en kenarda onlardan ayrı olduğu belli olan bir adam tek başına oturuyor. Göz ucuyla yokluyorum adamı, acaba şimdilerde kalkma ihtimali var mı? Daha içimden geçirmeden adam düşüncelerimi okumuş gibi alıyor tasını tarağını kalkıyor. Ya şanslıyım ya da kem gözlü :))
Bayılırım o köşeye, kimseye kaptırmadan hemen yerleşiyorum...
*****
Masalar birbirine o kadar yakın ki, iç içeyiz. O kalabalık gruptan biri gibi hissediyorum kendimi. Bakmıyorum, sadece kendimle ilgiliymişim gibi durmaya çalışıyorum ama tüm muhabbetlerine ortak oluyorum ister istemez. Şamata gırla gidiyor, nasıl da komik ve eğlenceliler. Gülmemek için dudaklarımı ısırıyorum. Koyverir de gülersem çok ayıp olur onları dinliyormuşum gibi.
Kulaklığımı takıp müziğimi açıyorum kendimi soyutlamak için.
Sanırım işe yaradı ya da onlar bir anda sessizleştiler, pek birşey duyamıyorum şimdi.
Ama ekranıma bakarken karşı çaprazımda oturan adam dikkatimi çekiyor. Abartmadan, gözucuyla bakıyorum. O da bana bakıyor. Gözgöze geldiğimiz anda hemen bakışlarını benden çevirip ekranına dönüyor.
Saniyenin onda biri kadar bir zamanda olan bu olayda kalbimdeki bu fişeğe anlam veremiyorum. Sanırım kızardım ve aynı anda beynim kulaklarımdan, kalbimse ağzımdan çıkıyor şu anda.
Ama niye?! Kendim bile çözemiyorum bunu.
Saniyeler geçtikçe yavaş yavaş toparlıyorum kendimi.
Kilitlenmiş bir şekilde, gözümü kırpmadan tam karşıma, ekranıma bakıyorum ama nafile.
Ekran flu, az önce ilk kez gördüğüm karşımdaki adamın görüntüsü gözlerimin önünde. Beynim bunu tekrar tekrar bana göstermeye devam ediyor.
O kadar yakın oturuyor ki bana, bakmasam da silueti gözümün önünde, bendekine benzer bir donukluk onda da belli ediyor kendini.
*****
Öyle olur ya insana; bakmamaya çalıştıkça gözü kayar istemsizce. Hay Allah, yine bir saniyeliğine gözüm kayıyor ve aynı anda onu da bana bakarken yakalıyorum yine. Şimdi, az evvelki gibi gözlerini kaçırmıyor, tam aksine gözlerimin tam içine bakarak gülümsüyor bana.
Önce "merhaba" diyor. Sonra benim masamın altında duran fişe takılı bilgisayar şarjının beni rahatsız edip etmediğini soruyor. "Size lazımsa ben çekebilirim" diyor.
Sanırım "hayır" diyerek teşekkür ediyorum.
Bu sefer biraz daha uzun bakıp konuştuğum için idrak ediyorum;
yeni birine bakmayalı o kadar uzun zaman geçmişti ki, bu adam bana unuttuğum bir heyecanı hatırlatmıştı.
Yıllardır gözlerimi kapattığım ya da görüp de hiç farketmediğim bir yakışıklılığı vardı ve güzel konuşmasına hayran kalmamak elde değildi.
Hayır, beynim kulaklarımdan çıkmıyordu, sadece bu adamdan etkilenmiştim.
Ve tüm bunları düşünürken dışarıdan beni görenler ful konsantre işimi yaptığımı düşünebilirlerdi.
Herşey çok normalmiş gibi.
*****
Aslında evet gayet normal olan bu diyalog beni zamansız ve hazırlıksız yakaladığı için böylesine dağılıyorum.
Sonra, aniden, birdenbire korkunç bir huzursuzluk kaplıyor içimi.
Derin bir suçluluk duygusu.
Dipsiz bir ihanet günahkarlığı.
Berbat, tatsız bir kendimle hesaplaşma
Ucu gözükmeyen bir boşluk,
İçimi sızlatan, onunla nasıl başa çıkacağımı bilmediğim büyük bir özlem...
*****
Yine sığamıyorum olduğum yerlere.
Göz ucunda parlayıp aynı hızla sönen bir bakışın heyecanı kadar çabuk bitebilse bazı duygular
Mutluluğa atılan her adımı paçasından yakalayıp aşağı çekmese
Hadi hepsinden geçtim, şu kahrolası özlemini yadigar bırakmasa içerlerime...
*****
Bakalım olabilecek mi?
Bakalım ne zaman?...
*****

Yazı tarihi: 03 Ağustos 2012

2 Temmuz 2012 Pazartesi

"Kendi"nizi ne sanıyorsunuz?- Haşmet Babaoğlu



Haşmet'in Pazar Yazıları hayata dair ne çok gerçeği yüzümüze vuruyor. Yüzleşecek yüzü olanlara tabi...

************

En gözde tavsiye, en tutulan kişilik ilkesi şu: Kendin ol!.. Yaşam koçları, koç gibi "life style" yazarları, reklamlar, eşler dostlar hep aynı şeyi tekrarlıyorlar: Kendin ol!.. Bunu işiten de artık ne anlıyorsa bu sözden, büyük bir şımarıklıkla aynaya bakıp kendine âşık oluyor, kakasına bakıp boncuk buluyor! Birinin bunlara "siz 'kendi'nizi ne sanıyorsunuz!" diye sorması gerekiyor.

***

Garson "Çay mı?" diye soruyor. Hep çay istememe alışmış. "Bugün yalnızım, kahve getir!" diyorum.

***

Varoluşun çaresiz kısırlığı: Seni seviyorum, seninle yaşayabiliyorum ama asla seni yaşayamıyorum!

***

Davranışlarımı görüyorsun. Davranışlarını görüyorum. Hayatını göremiyorum, hayatımı göremiyorsun. Göz yetmiyor anlamaya! Söz de hep yalana kaçıyor, yalana kayıyor! Bize bir başka meleke, bir başka "alet"; bir başka "yol" gerek! Birbirimize doğru, karanlıkta ve sessizce ilerlememizi sağlayacak bir şey...

***

"Yeni bir hayat istiyorum" diyor. Çok yorgun ve fena halde yenik görünüyor. Bunu "bir daha acı çekmek, bir daha mutsuz olmak istemiyorum" der gibi söylüyor. Oysa "yeni bir hayat" dediğimiz, başka bir eve, başka bir şehre taşınmak, yeni bir iş edinmek gibidir. Bazen tazelik ve ferahlık kazandırdığı doğrudur. Fakat gerçek şu ki, orada da bizi yeni sıkıntılar, yeni yorgunluklar, yeni yenilgiler beklemektedir. Belki de en iyisi "kaldığımız yer"den devam etmektir; usul usul ve kendimizle tanışıp hesaplaşarak!
***

Bir de pek havalı bir edayla etrafındakilere "kendine yeni bir hayat ısmarlamalısın!" diye tavsiyelerde bulunanlar var. Sanki hayat dediğin köşedeki terziye üç günde diktiriliyor, lüks bir restoranda yemek olarak sipariş ediliyor falan... Bir kere şunu bilmeli: Yeni bir hayata geçmek kişiliğin baştan aşağı yenilenmesini gerektirir. Estetik cerrahiyle yüzünü değiştirmeye benzemez, kişiliğini yenilemek! Narkozu yoktur! Uyutularak gerçekleştirilemez! Ağrısız, sızısız bir geçiş... İşte bu imkânsızdır!
***

Kaybedince, sızlanarak "hayat boşmuş!" diyenlere gülüp geçiyorum. Kazandığında da "hayat boşmuş!" diyebiliyor musun, asıl olan o!
Yazan: Haşmet Babaoğlu, 01 Temmuz 2012, Sabah Gazetesi

24 Mayıs 2012 Perşembe

Regaip Kandiliniz kutlu olsun!

Regaip meyletmek demek... Kimin gönlü bugün neye meylederse onunla dolsun...
Regaip kandiliniz kutlu olsun.

"Huzuru uzakta arama,
İçinde yoksa o bir dem Hal,
Uzaklarda hiç bulamazsın.

Aşk'ı başkasında arama,
İçinden taşmıyorsa Aşk'ın halleri,
Başkasında da aşk aşk coşamazsın.

Yokluğu varlıkta arama,
Varlığı da yoklukta,
Hem var hem yok olamıyorsan her daim,
Sonluluklardasın
Sonsuzluklarda değil..."

(by Deniz Kite, www.kadimbilgi.wordpress.com'dan alıntıdır )
Hülya'cığıma teşekkür ediyorum. Bugün ikimiz için de dua edeceğim...

Nes, dolu

Yazı Tarihi: 24 Mayıs 2012

23 Nisan 2012 Pazartesi

Sevgili...(Ayse Ozyilmazel)

Herkes sevgili mi? Yani sevgili denebilir mi her ilişki kurduğun karşı cinse? Görüyorum gazetelerde öyle yazıyorlar, duyuyorum sağdan soldan öyle diyorlar. 'Bilmem kimin yeni sevgilisi'. 'Yeni aşkı'. Canım sıkılıyor 'sevgili' gibi içi dolu, güzeller güzeli bir kelimenin paralanmasına. Tükürülüp tükürülüp arabaların altında kalmasına. Sevgili. Sevgilim. Canım sevgilim. Sevdiğim. Sevgilim diyebilmek kolay mı? Öyle olduğu gibi, geldiği gibi sevebilmek, sadece onda durabilmek, sadece onunla gülebilmek, gözünün içine bakmak, onunla uyumak, onunla yarını düşünmek, mutluluğu onun adından başka cümleye yakıştıramamak sıradan mı? Tanıştığın, görüştüğün, kaynaştığın her insan şıp diye sevgiliden sayılabilir mi? On tane sevgilisi olur mu bir kalbin? Sevgili gibi sevmek çocuk oyuncağı mı? Facebook durumu gibi zırt pırt değişebilecek bir şey midir sevgili? Kapıdan çıktığı andan silinip atılabilir mi sevgili? Madem ayrıldık hadi defol kalbimden denilebilir mi ona? Ertesi gün başkası sevgili ilan edilebilir mi? Ah sevgili... Ah sevgilim... Senin için her şeyi göze almak, gözyaşı dökmek, camlarda beklemek, gülüşünü özlemek, ezberlerden vazgeçmek övünülecek birşey değil. Çünkü her şey sensin. Her şey 'sevgilim' diyebilecek kadar sevebilmek birini. Şimdi bir daha sorarım size herkes sevgili mi? Yahu öyle bir şey olabilir mi? İmkânı var mı?

3 Nisan 2012 Salı

Aynadaki dikenli pamuklar

Kısmetse birkaç saat sonra gidiyorum.
Canım sıkılınca, moralim bozulunca, tepem atınca, kendi kabuğuma çekilince, olduğum yerlere sığamaz olunca, herşeyden kaçıp çoook uzaklara gitmek isteyince, gidersem dertlerimin geçeceğine, kafamın içinin bomboş olacağına kendimi inandırdığım, yalnız hissetmediğim, uyanmak için sebebim olduğu ve ailem dediğim, mutluluk dediğim, sığındığım limanım dediğim yere gidiyorum.
Biliyorum, bu gidişim farklı bir gidiş.
Belki o yüzden saatlerdir gitme korkusu sardı beni, bu korku kemirdi beynimi...
*****
Cumartesi akşamı canım arkadaşlarım Uğur ve Aynur ayna tuttular bana.
1,5 yıldır yüzüme tutmaya korktuğum aynayı gözlerimin en dibine dayadılar.
"Sen kucağına yattığında saçını okşamalı, eline koluna dokunmalı, kokunu istemeli, seni merak etmeli, kıskanmalı, beğenmeli, beğendiğini hissettirmeli, seni sahiplenmeli, sesini özlemeli, aramalı, nerde, kiminle, ne yapıyorsun bilmeli, senin ona baktığın gibi bakmalı sana, seni başkalarıyla düşününce çıldırmalı, herkesten çok ve önce seni almayı o istemeli...
Sevgi dilenmemelisin sen ondan, vermek için o hevesli olmalı, kendini ispat etmek için sen uğraşmamalısın ona, seni tanımak için o uğraşmalı senle, sevdiği yemekler, kitaplar, diziler, filmler ve insanları keşfetmek ve ona en güzellerini sunmak için sen paralamamalısın kendini eğer onun seninkiler hakkında hiçbir fikri yoksa. Dediklerinden, yaptıklarından ve yapmadıklarından anlamlar çıkararak çözmeye çalışmamalısın onu, söylemeli sana açıkça, delikanlıca ne var ne yoksa sana dair aklında...
Daha ne kadar zorla onu pamuklara sarmaya çalışacaksın o sana bu kadar acımazsızca dikenlerini batırırken..."
....dediler....
Diyecek sözüm yok.
Yerden göğe haklılar.
Ben bilmiyor muyum bu dediklerini?!
Biliyorum elbet...
Bilmiyormuşum gibi yapmayı seçiyordum, bilmeyi belirsiz bir zamana erteleyerek maskeli bir mutluluk yaşıyordum, kıyamıyordum kendime, yapamıyordum bunu hayallerime...

Tek tutanağım günün birinde onun bana ve tüm bu yaptıklarıma alışacağı ve farkında olmadan beni hayatına alacağı ve sonra da kopamayacağı hayaliydi...

Olmadı!
Olacağına dair en ufak bir inancım da kalmadı.
İşte bu yüzden, o hep iyi hissettiğim yere gitmek bu sefer bu kadar zor geliyor.
Orada bile mutsuz ve umutsuz olmaktan ve geldiğimde elimde avucumda bir tane bile hayalimin kalmayacak olmasından ölesiye korkuyorum:(

*****

Yazı tarihi: 03 Nisan 2012

5 Mart 2012 Pazartesi

Londra Maratonu'nda Engelli Çocuklar için desteğinizi bekliyoruz!

Canımın içi ağabeyim, göz bebeğim, idolüm, ailem yine harika bir işe girişerek beni bir kere daha kendisine hayran bıraktı.
Uzun zamandır deli gibi koşuyor. Yağmur, kar, çamur, soğuk, çöl sıcağı vs. demeden koşuyor.
Sabahın körlerinde kalkıyor, işe gitmeden koşuyor, akşam işten gelince yemek yemeden aç karnına koşuyor, kilometrelerce dur durak bilmeden koşuyor da koşuyor.
Ben onu izlerken yoruluyorum, o hiç yorulmadan yüzlerce kilometre koşuyor.
Bir amaç, bir fayda, sınırlarını zorlamak ve o sınırları görmek, "bu dünyada ben de iyi birşeyler yapıyorum" demek için koşuyor.
Ve bu sene, 22 Nisan 2012'de dünyanın en gözde ve rağbet gören maratonları arasında zirvede olan Londra Maratonu'na katılıyor kısmetse.
Londra Maratonu'na katılmanın kolay bir iş olduğunu sanmayın. Öyle kaydolunca hemen katılamıyorsunuz.
Milyonlarca kişi arasından seçilebilmek için çok şanslı olmanız gerekiyor. Ve bu şansı da hayır kurumlarına yardım ederek kullanmak çok değerli ve duyarlı bir davranış.
Eğer Londra'ya gitmişliğiniz varsa neredeyse her saniye yanıbaşınızdan koşarak geçen birilerini illa ki görmüşsünüzdür. İlaveten, orada koşuyor olmanın hayatın ne kadar önemli bir parçası olduğunu idrak etmişsinizdir.
Öyleyse benle empati kurmanız ve ağabeyime yapacağınız en küçük bir yardımın bile bizler için ne kadar önemli olduğunu anlamanız kolaydır demektir;)

Yürüme engelli çocuklar(Whizz-Kidz), Londra Maratonu, ağabeyim ve ben yardımınızı heyecanla bekliyoruz. Sadece 30 saniye sürüyor ve kredi kartınızı kullanarak isterseniz 1€ bile olsa bağış yapabiliyorsunuz.
Sormak istediğiniz birşey olursa ben her an burdayım.
Şimdiden teşekkürler...

Aşağıda abimin konuyla ilgili yazdığı e-postayı bulabilirsiniz.

*****
Dear Colleagues, Friends and Family,
 
Yes, the time has come. Having passed 40 recently, I realized that I had to do something to escape the mid-life crisis (mildly...).
 
So, I have decided to run a marathon! I am preparing to run the London Marathon on April 22nd in support of Whizz-Kidz!!
 
Whizz-Kidz (http://www.whizz-kidz.org.uk) is a fantastic charity which provides disabled children across the UK with essential wheel chairs and other mobility equipment that is required in order for them to live fun and active lives. There is currently a waiting list of over 70,000 children in the UK who lack the equipment that best fits their condition and Whizz-Kidz is key to helping to bring that number down.
 
I learned that the key point in fund raising is that one should always aim high. As such, I’ve set my target to raise USD1,000,000 (this is where you come inl)!!

Needless to say, all charities have grand objectives. However, there was a particular reason why I chose to run for Whizz-Kidz. We can make an immediate impact to the lives of the disabled children and their families who would benefit from our support. Just to give you an example, the cost of an electric wheelchair provided by Whizz-Kidz ranges between £2,500-£15,000. If we can manage to finance the purchase of even a single wheelchair for a child who is not able to mobilize himself or herself without anyone’s help go to school, do sports or go to  a playground, we will be able change the quality of that child’s life permanently.
 
So, I  would be very grateful for any donations that you could make to this extremely worthwhile cause.
 
You can make your donations via my justgiving page (http://www.justgiving.com/Alper-Kilic). It only takes 30 seconds to make a donation with a credit card. Or I will also take cash or cheques on behalf of Whizz-Kidz.
 
And, before I forget, I know some of you wanted to know my target finish time. Just to make it clear, I don’t have a target finish time, my target is only to "finish" the marathon and if possible not on an ambulance. Yesterday, I run a half-marathon race (ie 21.1 km) and finished it at 2hr 06 min but the idea of having to run the same distance all over again made me lose my sleep last night. Well, helpfully in the next few weeks that mind set will change…right?
 
Thank you so much for your support in advance.

Alper


12 Şubat 2012 Pazar

Ametist Kolye*

"O gözümde öyle değerliydi ki, ağırlığınca aşk ediyordu..."
........

- Gözlerim yaş içerisinde sordum:
- Çifte vav'ın nedir hikmeti?

- İnsan anne karnında vav şeklinde yaşar ve doğar, bebeklikten çıkıp büyüyüp bir ara doğrulunca kendini elif sanar. İnsan iki büklüm yaşar oysa, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür. Vav yüreğin secde etmesidir. (Alak,19) 
Doğum tek vav, ölüm diğer vav, ikisi yan yana gelince: Çifte vav ebced hesabıyla 66 eder, bu da Allah demektir...
.....
- Ametist taşına, abdest taşı da denir. Hz.Fatma abdest aldıktan sonra bu taşı avucuna alıp alnına sürermiş. İnsanın içine şifalar sunan bir taştır. Ruhu ferahlatır, akla telaş gelmesine mani olur. ....
......
- Şems, ağırlığınca aşk eden bir insandı... Ve o aşktan nasiplendiğim için şükrediyordum.
- Sana armağan edilen ve bu kadar manevi ehemmiyeti olan bu taş kolyeyi bana vererek cenneti önüme getirdin, diyerek Şems'e sarıldım...

* Aşkın Gözyaşları III, Kimya Hatun(Yazar: Sinan Yağmur, 2012)

Not: "Ametist" taşının ruhu ferahlattığı, telaş ve sıkıntıyı aldığı ve ona dokunan kişinin içine şifalar verdiği bilinir, herkese bu yazım vesilesiyle şifalar dilerim...

Nessy, ÇifteVavlı Ametist

4 Şubat 2012 Cumartesi

Uzun saçlarımı özledim



















Uzun ve kıvırcık saçlarımı özledim, sanırım artık saçlarımı uzatmanın ve yaz diyetine başlamanın zamanı geldi :))

3 Şubat 2012 Cuma

Sağlıklı bir hayat için Yapılacaklar ve Yapılmayacaklar Listesi

Duyarlı arkadaşım Uğur Kabadayı'nın bu sabah gönderdiği bir e-postayı okur okumaz hemen en sevdiklerimle paylaşmak istedim.
"Ey en sevdiklerim, lütfen bu yazılanlara özen gösterin, harfi harfine yapın, yapın ki size birşey olmasın" diye de not düşmek istedim.
Sonra içlerinden biri geldi aklıma...
Yazsam olmaz, yazmasam ben kendimi ifade etmemiş olurum
Ona göndersem bir türlü göndermezsem hiç olmaz...
En iyisi mi blog'uma yazayım;
Hem o, hem en sevdiklerim, hem de en sevdiklerimin dışındakiler de okusun.
Ne de olsa bugün Mevlit Kandili, Allah herkesin iyiliğini versin :))

p.s.: Tşk ederim Uğur, sen en sevdiklerimdensin ;)

YAPILACAK VE YAPILMAYACAKLAR LİSTESİ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ BAŞKANI PROF DR .ERKAN TOPUZ
1. Günde En Az 6-7 Saat Karanlık Odada Uyumak Gerekir.
2. Haftada En Az 6 Gün Erken Yat Erken Kalk
3. Elektronik Araçlardan Uzak Durun. Kullanmadığınız Zaman Açık Ve Yanınızda Tutmayınız.
4. Bilgisayarınızı Açık Tutmayın
5. Telefonda Kısa Konuşun
6. Cep Telefonu İle Konuşmanız 30 Saniyeyi Geçmesin
7. Şampuanlar Ve Duş Jelleri Kanserojen. Vücudunuzu Sabunla Temizleyin Ve Bol Bol Durulanın8. Zaman Zaman Yalın Ayak Toprakta Yürüyün
9. Giydiğiniz Terliğin Lastik- Plastik Olmamasına Dikkat Edin
10. Gece Uyurken Odadaki Televizyonu, Bilgisayarı vs Fişten Çekin Veya Ana Düğmesinden Kapatın
11. Cep Telefonunuzu Gece Uyurken Yattığınız Odada Bulundurmayın
12. Haftada 4 Kez Balık yiyin ve Balık Çorbası İçin Balığın Kılçığı Kanser Önleyicidir. Mümkünse Balığı Kılçığı İle Yiyin
13. Zerdeçal’ı (Köri) Bol Bol Kullanın Salatalarınıza Ekin, Çorbanıza Köftenize Koyun
14. Günde İki Bardak Domates Suyu İçin
15. Kepek Ekmeği Ve Ekmeğin Kabuğunu Yiyin Belediye Ekmeği Gençler İçin İyidir
16. Tuz Kullanmak İstiyorsanız Kaya Tuzu Kullanın
17.
Zeytinyağı faydalı sabah kahvaltısında bir çorba kaşığı zeytinyağının içine kekik, nane, köri, koyup yiyin
18. Esmer Pirinç Tüketin
19. Zeytin Çok Yararlı Bol Bol Tüketin
20. Yağsız Peynir Ve Keçi Peyniri Yiyin
21. Haftada En Çok İki Kez Kırmızı Et Yiyebilirsiniz
22. Çay Önerisi: Yeşil Çay+Böğürtlen+Isırgan+ Limon Kabuğu’nu Karıştır Kaynat Günde İki Kupa İç Dikkat Bunu İlaç Almayan İnsanlar İçebilir
23. Eğer Hiç Bir İlaç İçmiyorsanız Veya İlaçtan 6 Saat Sonra Bir Su Bardağı Greyfurt Suyu İçin
24. Bitkisel Otları Alırken İnternetten Alışveriş Yapmayın-Tarım Bakanlığı Onayı Olanları Eczanelerden Alın
25. Sentetik Yastık Yorgan Kullanmayın Pamuk Yorgan Yastık Daha Sağlıklı
26. Özellikle Beyaz İç Çamaşırlarınızı Kaynatmadan Giymeyin Çünkü Beyazlatıcı Madde Kanserojendir
27. Mutfakta Teflon Bulundurmayın Cam-Çelik-Porselen Kaplarda Pişirin
28.
Sentetik Malzeme İçeren Halı Kullanmayın
29. Ayakkabı İle Evde Dolaşmayın
30. Organik Ürünler Tüketin En Azından Sebze Meyveyi Mevsiminde Tüketin
31.
Fastfood Kanserojendir
32. Acı Biber Kansere Çaredir
33.
Haftada En Az Bir Köy Yumurtası Tüketin Ve Özellikle de Beyazını Daha Çok Tüketin34. Elma Sirkesi Metabolizmayı Hızlandırır Günde Bir Tatlı Kaşığı İçin
( Kadınlarda Kemik Erimesine Sebep Oluyor. Dikkat Edin! )
35. Her Sabah Aç Karına bir Bardak Ilık Su Tüketin36. Kuru Erik, Böğürtlen, Çilek Tüketin
37. Havuzlarda Kullanılan Klor Kanserojendir Eğer Girerseniz de Hemen Duş Alın
38. İçme Suyu: İstanbul’da, izmir’de Şu Anda Belediyenin Suyu İçilebilir Eğer Satın Alıyorsanız 3 Ayda Bir Markasını Değiştirin
39. Kızartma Yemeyin Haşlama Buğulama Yenmelidir
40.
Mikro Dalgada Fazla Isıtmayın
41. Yanmış Yiyecekler Kanserojendir
42.
Diş Fırçalarken Kuru Fırçaya Macunu Koyup Fırçalayın Sonra Durulayın43. Kuru Temizleme Kanserojendir
44.
Domates Organikse Veya Mevsiminde Kanser Önleyicidir45. Elmayı Kabuğu İle Yiyin
46. Sebzeyi Meyveyi Önce Elma Sirkeli Suda 20 Dakika Bekletip Durulayın sonra  Kullanın
47.
Brokoli, karnabahar, ıspanak, lahana kırmızı turp, kara turp, havuç, maydanoz, rezene, tere tüketin48. En Yeşil, En Kırmızı, En Sarı Olan Yiyecekleri Yiyin
49. Yeşil Çayı Gündüz Tüketin
50. Kara Üzüm, Karadut, Böğürtlen Şurubu, Ananas Tüketin
51. Çin Üretimi Hiç Bir Şey Kullanmayın Şu Anda Made İn China Yerine Prc (People Republic of China) Yazıyorlar Dikkatli Olun
52. Süt Yerine Ayran ve Yoğurt Tüketin Çünkü Süte Hayvanın Gübreli Yediği Otların Kalıntıları Karışabiliyor
53.
Fındık, Fıstık, Ceviz Kabuklu Alıp Kırın Öyle  Tüketin
54. Mevsiminde Çekirdekli Karpuz Çok Faydalı
55. Şaraba Böcek İlacı Karışıyor O Nedenle Kanserojen, Bira Kolon Kanserini Artırıyor, Bunlar Yerine Kara Üzüm Yiyin
56. Meyve Suyu Yerine Taze Meyve Tüketin Meyve Suyu Şişmanlatıyor
57. Hareketli Hayatı Tercih Edin
58. Oksijenli Ortamda Günde En Az Yarım Saat 45 Dakika Yürüyün
59.
Sigara İçiyorsanız Yüzde 85 veya 90 Akciğer Kanseri Olacaksınız ve Kalp Krizi Geçirecek siniz Demektir.Sigarayı Bırakınca Vücut 10 Yılda Yenilenebiliyor. Hemen Sigarayı Bırakın. Bırakınca Kırmızı Olan Ürünleri Tüketin Meyan Kökü ve Kara Meşenin Kabuğunu Ezip Toz Olarak Alın Bu Vücudun Daha Kolay Temizlenmesini Sağlıyor. 2015 Yılında 9 Milyon Kişi Akciğer Kanseri Olacak. Yirmi Saniyede Bir Kişi Akciğer Kanseri Oluyor.
60. Akciğer Kanseri Belirtileri Omuz Ağrıları, Yüksek Ateş, Öksürük Ve Kanlı Balgamdan Anlaşılır.
61. Stresten Uzak Durun Kanseri Tetikliyor: Yoga, Meditasyon, Strese İyi Geliyor
62. Doktora inanın, Aile Sevgisine Bağlılık Gösterin Ki Stresin Etkileri yok olsun.
63. Üzüm Çekirdeği Ve Keten Tohumu Günde Bir Tatlı Kaşığı Tüketin
64. Günde Bir Su Bardağı Akşamları Kefir Tüketin. Günde Bir Kez Büyük Apdeste Çıkılması Gerekir Eğer Olmuyorsa İlerde Kolon Kanseri Olma Olasılığı Yüksektir. Buna Dikkat Edin.
65. Menopozdaki Kadınların Vücudunda Ödem Olur Bunu Atmak İçin Kirazın Sapı+Mısır Püskülü+Maydanoz Sapı Kökü+Defne Yaprağını 5 Dakika Sıcak Suda Bekletip İçin Günde En Çok İki Kupa Olarak Bu Biriken Ödemi Atıyor
66. Beyaz Un Beyaz Şeker Ve Tuzdan Uzak Durun
67. Halsiz Hissediyorsanız Günde Birer Adet B Ve C Vitamini Alın
68. Kanser Hastaları Doktoruna Danışmadan Hiç Bir Bitkisel Ot Kullanmamalıdır. İlaç İçiyorsa Asla Ot Kullanmamalıdır.
69. Bütün Petrol Ürünleri Kanserojen. Şeytanın Dışkısı Olarak   Adlandırılıyor. Kullandığınız Her Şeyin Petrol Ürününden Yapılıp Yapılmadığını Sorgulayın
Subject: Fwd: FW: KARACİĞER VE BEYNE ZARAR VEREN ALIŞKANLIKLARIMIZ

Beyine Zarar Veren Alışkanlıklarımız 

1. Kahvaltı etmemek :Kahvaltı etmeyen kişiler, düşük bir kan şekeri seviyesine sahip olur. Bu durum beyin için yetersiz besin tedarik edilmesine ve sonunda beyin dejenerasyonuna yol açar.   
2 . Aşırı ısınma 
Beyin arterlerinin sertleşmesine neden olarak, zihin gücünün azalmasına yol açar   
3. Sigara içmek 
Çoklu beyin büzülmesine neden olur ve Alzheimer hastalığına yol açabilir. 
4. Yüksek şeker tüketimi 
Çok fazla şeker proteinlerin ve besinlerin emilmesini durdurur ve dengesiz beslenmeye neden olur ve beynin gelişmesine engel olabilir.   
5. Hava kirlenmesi 
Beyin vücudumuzda en çok oksijen tüketen organdır. Kirli havanın teneffüs edilmesi, beyne giden oksijeni azaltır ve beynin veriminde düşüş yaratır.   
6 . Uyku yetersizliği
Uyku beynimizin dinlenmesini sağlar. Uykudan uzun vadeli yoksunluk beyin hücrelerinin ölmesini hızlandırır.   
7. Uyurken kafayı örtmek 
Kafayı örterek uyumak, karbondioksit konsantrasyonunu arttırır ve beyne hasar veren etkilere yol açabilir.   
8. Hastalık sırasında beyni çalıştırmak 
Hasta iken çok çalışmak veya öğrenmek beyin etkenliğinin azalmasına yol açabilir ve ayrıca beyne hasar verebilir.   
9. Uyarıcı düşüncelerde eksiklik 
Düşünmek beyin jimnastiği için en iyi yoldur, beyni uyaran düşüncelerin eksikliği beyin daralmasına yol açabilir. Çapraz bulmaca ve Sudoku iyi egzersiz sağlar. 
10. Az konuşmak 
Zihinsel sohbetler beynin etkinliğini geliştirir.   

Karaciğer hasarının ana nedenleri     
1. Çok geç uyuma ve çok geç kalkma 
2. Sabahları çiş yapmamak 
3. Çok fazla yemek.
4. Kahvaltıyı atlamak 
5. Çok fazla ilaç tüketmek 
6. Çok fazla koruyucu, gıda katkısı, gıda boyası ve yapay tatlandırıcı tüketmek 
7. Sağlıksız pişirme yağı tüketmek
İçinde en iyi pişirme yağı olan zeytinyağı bile olsa, kızartma yaparken mümkün olduğunca pişirme yağını azaltın. Yorgun olduğunuzda, eğer vücudunuz formda (zinde) değilse kızarmış gıdalar tüketmeyin.
8. Çiğ (veya fazla pişmiş) gıdaların da tüketilmesi karaciğere ağır yük olur.
Sebzeler çiğ veya 3-5 kısım pişirilerek yenmelidir. Kızarmış sebzeler bir öğünde bitirilmeli, saklanmamalıdır.   

KANSERE EN ÇOK NEDEN OLAN 5 GIDA 
1. Sosisli sandviç
Zira içinde çok fazla nitrat vardır. Kanser koruma koalisyonu, çocukların ayda 12 adetten fazla sosisli sandviç yememelerini önermektedir. Sosisli sandviçsiz yapamıyorsanız, sodyum nitratsız yapılan cinsini satın alın. 
2. İşlenmiş et ve domuz pastırması
Sosisli sandviçte, domuz pastırmasında ve diğer işlenmiş etlerde bulunan aynı yüksek sodyum nitrat aynı şekilde kalp hastalığı riskini yükseltir. Domuz pastırmasında doymuş yağın aynı şekilde kanserde payı olur.   
3. Yağda kızarmış şekerli çörek veya lokma
Lokmalar kansere yol açan çiftli dertlerdir. Birincisi, bunlar beyaz undan, şekerden ve hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar, belki de kanser riskini arttırmak için yiyebileceğiniz en kötü yiyecektir.   
4. Kızarmış patates
Lokmalar gibi, kızarmış patates de hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar ayrıca, kızarma işlemi sırasında ortaya çıkan ve kansere neden olan akrilamid maddesini de içerir. Bunlara “French fries” değil, “kanser fries” olarak çağırılmalıdır.   
5. Cips, kraker ve kurabiye, bisküvi
Tümü genellikle beyaz un ve şekerden yapılır. Etiketinde “trans yağlar içermez” yazılı olsa bile, genellikle az miktarda trans yağ vardır......

Nessie, sağlam

Yazı Tarihi: 03 Şubat 2011

30 Ocak 2012 Pazartesi

Evden çalışanlara saygı!

Değerli arkadaşlarım,
Evden çalışmak(home office), çalışmamak demek değildir.
Evden çalışanlara çat kapı gidilmez, gün ortasında yapılacak işler için onların her daim uygun olduğu düşünülmez, şöforluk ya da her nevi getir-götür işleri onlardan talep edilmez veya ima yoluyla istenmez, duygu sömürüsü  ya da metazori yapılmaz.
Çalışma saatleri motivasyonu ve konsantrasyonu oldukça zor olduğu için "nasılsa gündüz çalıştı, akşam bunları yapmaya hakkımız var" diye düşünülmez.
Evden çalışanların 24 saati önemli ve en az ofiste çalışanlar kadar değerlidir!!!
Bilenlerin, bilmeyenlere duyurması ve duruma uygun davranılması önemle rica olunur.
Tşk...

11 Ocak 2012 Çarşamba

Buğra Gülsoy

Bizzat hastasıyım, çok ama çok hoş bir adam bence!