19 Temmuz 2014 Cumartesi

Elhamdillüllah müslümanım!

Benim gibi kendi işini yapanların mesaisi hiç bitmez. Daha doğrusu çalışma saatlerimiz belli olmadığı için süregiden bir laptop'a yapışık yaşama halimiz vardır.
Evet, mütemadiyen cafe'lerden, avm'lerden, starbucks'lardan check-in yaptığımız doğrudur.
Hal böyle olunca da ofisteki 2 m2 kubik alanlarda içlerine darallar basan arkadaşlarımızın "hayat sana güzel" serzenişlerine sık sık maruz kaldığımız doğrudur.
Bin şükür, halimden çok memnunum ama bu check-in'lerin %99'unda orayı günlük ofisimiz bellediğimize dikkat çekmek isterim.
Neyse, uzun lafın kısası geçtiğimiz Cuma- dün- de benzer bir çalışma günümü Nişantaşı Zamane Kahvesi'nde sonlandırdıktan sonra işten çıkan sevgilimle buluştuk.

Hava mevsim normallerine göre oldukça ılıktı. Keyfimiz gıcır, biz tıngır mıngır Nişantaşı ara sokaklarının aylaklığına bırakmıştık kendimizi.

Birden kulakları sağır eden bir sesle irkildik.
Nasıl seçim öncesi bilumum otobüs, minibüs, araba, kamyon, traktör vb'ne konulan yüzlerce desibellik ses sistemleri bizi çıldırtıyorsa daha da yükseğini duyduğumuz için şokla karışık bir irkilmeyle sesin geldiği yere doğru döndük.
Karşılaştığımız görüntü daha da şok ediciydi.
Nişantaşı'nın orta yerinde, lüks bir cipte sadece gözleri gözüken peçeli bir kadın 4 camı da sonuna kadar açmış ve son ses kur'an yayını yapıyordu.
Bulunduğu sokağın hepsi, ana cadde, yan sokaklar, kaldırımdakiler, mağazalarından çıkanlar, camdan sarkanlar, herkes, hepimiz şoklanmış bir vaziyette bu duruma anlam vermeye çalışıyorduk.
Arabayı kullanan kadın hipnotize olmuş gibi sadece karşıya bakıyordu. Sanki biri onu kumanda ediyormuşcasına...
Ki çok geçmeden durum anlaşıldı. Hemen arkasındaki arabada 4 tane insan azmanı adam, simsiyah sakalları, nefret, kin ve terör püsküren bakışları ve hizmet ettikleri sözümona ideolojiyle taban tabana zıt deccallik akan nursuz yüzleriyle saldıracak yer arıyorlardı.

Biz daha iki adım oradan uzaklaşmadan bu provokasyonda tezgahlanan bağrışmayı duyduk.
Yoldan geçen yaşlıca bir adam kadının arabasını tıklayarak sesi kısmasını istedi. Hipnozdaki sağır! kadın adama bakmadı bile. Adamcağız daha ne olduğunu anlamadan arka arabadaki 4 deccal inerek yaşlı adamı itip kakmaya başladılar. Allah'tan civardaki esnaf hemen araya girdi ve kırmızı yanan trafik ışığı yeşile döndü de 4 deccal zar zor arabaya binip gittiler!!!

Nişantaşı'nın orta yerinde, ramazan ayında iftara az kala, Gazze'de masum halk öldürülür ve tüm dünya buna seyirci kalırken, Malezya yolcu uçağı yerden atılan bir füzeyle vurulup 300 kişiden kurtulan olmazken, Temmuz ayının ortasında İstanbul'u seller alırken ve Arap kızı hala camdan bakarken...

Elhamdülillah müslümanım...

Nessie, isyankar

Yazı tarihi: 19 Temmuz 2014



18 Temmuz 2014 Cuma

Oya & Bora - Yeni albümleri "Adı Aşk Olsun" /"Aşk Güzel Şeydir"



Garip kıyafetleri, enteresan halleri, çocuksu duruşları, çılgın bedüş görünümleri, hangi yıl olduğunu hatırlamadığım eurovizyon katılımları(sonradan baktım 1987'imiş) ve Oya'nın yaptığı çocuk seslendirmeleri ilk aklıma gelen Oya-Bora dendiğinde aklıma gelenler...
Bir de hiç unutamadığım bir şarkıları var ki damarrrrrrr!!!!
Kaç yüz milyon kere dinledim bilemem, her seferinde daha çok içime işleyerek, daha daha derinlerimde sızlayarak. İşte o şarkının sözleri aşağıda, kendisi yukarıda.

Sevmek Zamanı

Al aşkım beni yanına dalmışım sarhoşluğuna
Bir ömrü senle aşalım al uçur beni sonsuza
Kaybetmek varsa ne çıkar
Aşkta yer yok hiç korkuya

Öyle günler var ki baştan sonu gelmiş
Böyle istenmiş sen yaşamalısın
Ayrılık beter ölümden tanrı yazmasın
Aşkımı benden kimse ayırmasın

Biz dünyayı çok sevdik ölüm bizden uzak olsun
Aşık olduk yüreklendik kader bizden yana dursun
Hasretliği çektirme Tanrım gözümüz yollarda kalmasın
Ne istersen al götür ama sevda bize aşk bize kalsın

Al canım beni yanına sevgiye çoktan acıktım
Sen miydin kaderden yana işte ben de sana düştüm
Kaybetmek varsa ne çıkar aşkta yer yok hiç korkuya

*******

Bu şarkıdan sonra ortadan kayboldu Oya-Bora. Onlar kendini kaybettirdi, biz de onları unuttuk. 17 yıl boyunca seslendirmeler ve film/dizi müzikleri dışında başka hiçbir ses duyamadık onlardan.
Bu hafta sevgili doktorum Ali Fuat Beşkardeş bana verdiği ödevler arasına bunca zaman sonra albüm çıkaran Oya-Bora'yı da ekledi.
Yeni albüm çıkarttıklarını bilmiyordum, hiçbir yerde reklamlarına, haberlerine rastlamadım buna dair. Eski bir dosttan haber almışçasına sevindim.
Ve doktorumdan ayrılır ayrılmaz da koşa koşa gidip yeni albümleri "Adı Aşk Olsun"ve "Aşk Güzel Şeydir"i aldım.
Aman Allah'ım bu ne haika bir albüm; A ve B olmak üzere 2 cd'den oluşuyor. O yüzden de albümün 2 farklı adı var. Her cd. de yaklaşık 20 şarkıdan toplamda 40'a yakın şarkıları var. Klasik Oya-Bora tarzı şarkılar, romantikler, pop'lar, sözleri inanılmaz anlamlı damarlar ve onlardan ilk kez dinlediğim türküler, ağdalı Türk Sanat Müziği eserleri ve vokalsiz enstrümantel şaheserler...

İyi ki hayatımıza tekrar geldiniz sevgili Oya-Bora, çok büyük bir boşluğu doldurdunuz.
Küsmeyin bir daha bizlere, siz adam gibi sanatçılardansınız, kendinizden mahrum etmeyiniz :-)

Nessie, aşksız olamayan...

Yazı tarihi: 18 Temmuz 2014




7 Temmuz 2014 Pazartesi

Julie&Julia



"You are the butter to my bread and the breath to my life" cümlesiyle hafızalara kazınmış harika bir film izledim az önce

"Your book's gonna change the world"... Julia Child'ın kocası der...

"I was drowning and she pulled me out of ocean" der Julie Powell kocasına

Julie Powell ve Julia Child isimli iki kadının gerçek hayat hikayesinin uyarlandığı oldukça eğlenceli bir film.

*******

Aslında aynen daha önceleri sizlere bu blog'umda defalarca kere yazdığım gibi film hakkında tanıtıcı aynı zamanda izlerkenki hislerimden bahsedeceğim bir yazı yazmak isterdim.
Ama siz de ben de biliyoruz ki bu şu anda pek mümkün değil.
Hiçbirşey olmamış gibi davranamayız.
Araya uzun zaman girdi.
Ben, candamarım olan yazıdan öylesine koptum ki...
Kendime yakıştıramadığım bir ayrılık oldu.
Nedensizce terkettim.
Yapamadım; onla içiçe olmayı arzuladığım her an görünmez bir el tuttu beni, uzağa itti, savurdu.
Dönmeyi, eskisi gibi o güvenli denize kendimi bırakmayı istedikçe, okyanuslarca yutuldum.

Araya ne çok mesafe girdi, vakit girdi, mekan, insan, olan-olamayan, uzun uzun sıradağlar, koca koca adamlar girdi.

Yazı benim nefesimdi.
Belki de nefes almayı dahi istemediğimden yazmayı reddettim. Onun bana vereceği iyi olma duygusunu istemiyor, boşluğumun dehlizinde sürüklenmeye bırakmak istiyordum kendimi.
Ya da tam tersi; kendimi yazıyla ifşa edersem göreceğim güçsüz ve tüm parçaları kırılmış o aynayla gözgöze gelmekten ölesiye kaçtığım için yazmıyordum.

*******
04 Temmuz 2013 sonrası çok ağır bir depresyona girdim. Sanki herşey bitti.
"Daha önceleri de kendimce çok büyük acılar, üzüntüler yaşadım ama her seferinde virgül koyarak hayatıma kaldığım yerden devam edebildim. Ama bu seferki nokta" diye anlatacaktım o buhranı psikiatrım Ali Fuat Beşkardeş'e....

*****

O döneme; yaşadıklarıma, geçirdiklerime, tedavi sürecime, detaylara ve arada geçen bunca zamanda yaşadıklarıma sizinle burada geri döner miyim bilmiyorum.
Biliyorum ki benzer duyguları yaşayanlar, yaşayacaklar illa ki vardır ya da olacaktır, onlara yardımcı olabilmek için bahsetmek istediğim 3 temel faktör var;
1) İçimde her zaman var olan ve ben her uçurumun kıyısında olduğumda sımsıkı elimden tutan kuvvetli Allah inancım.
2) O güzel Allah'ımın bana armağını hayat arkadaşım.
3) Ve psikiatrım Ali Fuat Beşkardeş.

*****

İşte Julie&Julia filmi Fuat beyin bana uyguladığı "Art Theraphy" yani "Sanat Terapisi"nde bu ayki ödevlerimden biriydi.

Filmin baş karakterlerinden biri olan Julie Powell, Queens-Manhattan arasındaki tekdüze plaza hayatından sıkılarak kendini ifade edebileceği bir çıkış yolu arar.
Yemek yapmayı sevdiği için çocukluğundan beri idolu olan Julia'nın tüm tariflerini 365 gün içinde yapmayı, bununla ilgili de her gün blog yazarak sonrasında kitap çıkartmayı hedefler.
Sonunu elbette söylemeyeceğim. Lütfen ama lütfen izleyin.
Ve kendinize tutkuyla yaptığınız bir uğraş edinin. Her ne ise... ve mutlaka bunun peşinden gidin.

Göreceksiniz bunu yaptıktan sonraki mutluluk başka hiçbir şeyle ölçülemez :-)

Aynen şu anda benim aylaaar sonra yazdığım bu yazıda kendimi çok ama çoook iyi hissettiğim gibi :-)

Nessie, happie&happia :-D

Yazı Tarihi: 06 Temmuz 2014 Pazar