1 Nisan 2008 Salı

İnat



“İnatçısın”
Yok yok tam olarak böyle değil; “sen ne kadar da inat bir insansın” dedi.
Dannnnnn!!!!
Bu da ne şimdi böyle hiç beklemediğim bir anda?!
“Ben mi inatçıyım, hayır hiçte değilim” dedim gayri ihtiyarı.
O da inatçı, yılmadı, “evet inatçısın, hem de çok, bak hala inat ediyorsun” dedi.
Hoppalaaaa, nerden çıktı şimdi bu pat diye?
Hayır öyle bana uzak, yabancı biri de değil ki, “sen beni ne kadar tanıyorsun ki?” diye dayılanamadım. Basbaya iyi tanır beni. İçimi dışımı, sağımı solumu, kıyımı köşemi bilir. Bunca zamandır en yakın arkadaşlarımdan biri. Yaşadığımız tüm incik-cıncıktan öte çoookkk içimi dökmüşlüğüm vardır ona. Dertlerimle baymışlığım, sevinçlerime ortak bilmişliğim gani ganidir.
O ilk şoku atlattığımdan beri düşünüyorum. Yaşadıklarımı, mazimi, kimlerin beni ne gözle gördüğünü...
Çok uzağa gitmeme gerek kalmadı. Abim de inatçı olduğumu, hep kendi bildiğimi okuduğumu söyler dururdu. Annem de. Babamın deyip demediğini hatırlayamadım. Onunla ilgili güzel anılar var hatırımda, işime gelmeyenler için anıları zorlayamadan kaçmayı tercih ettim. Beni en yakından tanıyanlar bunda hem fikir olduklarına göre, e bir bildikleri var demek ki....
Uzunca bir süredir kişisel gelişim sürecimde görüştüğüm koçuma açtım konuyu. Önce “inat”tan, “inatçılık” tan ne anladığımı sordu.
Bence negatif bir duyguydu inatçılık. Erdemli, sağduyulu bir insanın inatçı olmaması gerekiyordu. Kendime yakıştıramadım, “hayır ben inatçı olamam, olmamalıyım” dedim.
“I-ıh” dedi, durum öyle değil, “göremiyorsun kendini, sen basbaya inatçı birisin”
Artık köşeye sıkışmış, kaçacak yerim kalmamıştı. Kuzu kuzu kabullenmeli bu yargıyı ve barışık yaşamaya çalışmalıydım.
Sonra devam etti, inadın herzaman kötü birşey olmadığını, duygularını derinden yaşayan insanların inatçı olabileceğini söyledi. İşte şimdi yavaş yavaş ısınmaya başlamıştım. Olabilir, kabullenilebilir hale geliyordu konu.
Yaşadıklarımı, üzüntülerimi, acılarımı, mutluluklarımı, sevgi& bağlılıklarımı o kadar derinden ve içten yaşıyorum ki onlara tutkuyla bağlanıyorum. Durum böyle olunca da kolay vazgeçemiyorum. E bakış açısına göre de bu kolay vazgeçememenin adı “inat” oluyor.
Böylesine bir açıklama veya değişik bir yorum mevzuyu kabul edememekten, kabul etmeye gönüllü hale getiriverdi birden bire.
Çok çabuk barıştım bu durumla.
Evet ben inatçı biriyim. Evet istediklerimin, kararlarımın, yaptıklarımın dibine kadar arkasındayım. Doğru olduğunu hissettiğimde dünya yıkılsa vazgeçmek istemiyorum. Kaç kişi bu kanı taşıyor ki damarlarında? Kaç kişi duygularına bu kadar tutkuyla bağlı ki???
Ben rüzgara göre hava, hayat, mod, inanış, istek değiştirenlerden değilim.
İnatçıyım işte, var mı itirazı olan??? :-)

Yazı Tarihi: 01 Nisan 2008

Hiç yorum yok: