23 Nisan 2012 Pazartesi

Sevgili...(Ayse Ozyilmazel)

Herkes sevgili mi? Yani sevgili denebilir mi her ilişki kurduğun karşı cinse? Görüyorum gazetelerde öyle yazıyorlar, duyuyorum sağdan soldan öyle diyorlar. 'Bilmem kimin yeni sevgilisi'. 'Yeni aşkı'. Canım sıkılıyor 'sevgili' gibi içi dolu, güzeller güzeli bir kelimenin paralanmasına. Tükürülüp tükürülüp arabaların altında kalmasına. Sevgili. Sevgilim. Canım sevgilim. Sevdiğim. Sevgilim diyebilmek kolay mı? Öyle olduğu gibi, geldiği gibi sevebilmek, sadece onda durabilmek, sadece onunla gülebilmek, gözünün içine bakmak, onunla uyumak, onunla yarını düşünmek, mutluluğu onun adından başka cümleye yakıştıramamak sıradan mı? Tanıştığın, görüştüğün, kaynaştığın her insan şıp diye sevgiliden sayılabilir mi? On tane sevgilisi olur mu bir kalbin? Sevgili gibi sevmek çocuk oyuncağı mı? Facebook durumu gibi zırt pırt değişebilecek bir şey midir sevgili? Kapıdan çıktığı andan silinip atılabilir mi sevgili? Madem ayrıldık hadi defol kalbimden denilebilir mi ona? Ertesi gün başkası sevgili ilan edilebilir mi? Ah sevgili... Ah sevgilim... Senin için her şeyi göze almak, gözyaşı dökmek, camlarda beklemek, gülüşünü özlemek, ezberlerden vazgeçmek övünülecek birşey değil. Çünkü her şey sensin. Her şey 'sevgilim' diyebilecek kadar sevebilmek birini. Şimdi bir daha sorarım size herkes sevgili mi? Yahu öyle bir şey olabilir mi? İmkânı var mı?

3 Nisan 2012 Salı

Aynadaki dikenli pamuklar

Kısmetse birkaç saat sonra gidiyorum.
Canım sıkılınca, moralim bozulunca, tepem atınca, kendi kabuğuma çekilince, olduğum yerlere sığamaz olunca, herşeyden kaçıp çoook uzaklara gitmek isteyince, gidersem dertlerimin geçeceğine, kafamın içinin bomboş olacağına kendimi inandırdığım, yalnız hissetmediğim, uyanmak için sebebim olduğu ve ailem dediğim, mutluluk dediğim, sığındığım limanım dediğim yere gidiyorum.
Biliyorum, bu gidişim farklı bir gidiş.
Belki o yüzden saatlerdir gitme korkusu sardı beni, bu korku kemirdi beynimi...
*****
Cumartesi akşamı canım arkadaşlarım Uğur ve Aynur ayna tuttular bana.
1,5 yıldır yüzüme tutmaya korktuğum aynayı gözlerimin en dibine dayadılar.
"Sen kucağına yattığında saçını okşamalı, eline koluna dokunmalı, kokunu istemeli, seni merak etmeli, kıskanmalı, beğenmeli, beğendiğini hissettirmeli, seni sahiplenmeli, sesini özlemeli, aramalı, nerde, kiminle, ne yapıyorsun bilmeli, senin ona baktığın gibi bakmalı sana, seni başkalarıyla düşününce çıldırmalı, herkesten çok ve önce seni almayı o istemeli...
Sevgi dilenmemelisin sen ondan, vermek için o hevesli olmalı, kendini ispat etmek için sen uğraşmamalısın ona, seni tanımak için o uğraşmalı senle, sevdiği yemekler, kitaplar, diziler, filmler ve insanları keşfetmek ve ona en güzellerini sunmak için sen paralamamalısın kendini eğer onun seninkiler hakkında hiçbir fikri yoksa. Dediklerinden, yaptıklarından ve yapmadıklarından anlamlar çıkararak çözmeye çalışmamalısın onu, söylemeli sana açıkça, delikanlıca ne var ne yoksa sana dair aklında...
Daha ne kadar zorla onu pamuklara sarmaya çalışacaksın o sana bu kadar acımazsızca dikenlerini batırırken..."
....dediler....
Diyecek sözüm yok.
Yerden göğe haklılar.
Ben bilmiyor muyum bu dediklerini?!
Biliyorum elbet...
Bilmiyormuşum gibi yapmayı seçiyordum, bilmeyi belirsiz bir zamana erteleyerek maskeli bir mutluluk yaşıyordum, kıyamıyordum kendime, yapamıyordum bunu hayallerime...

Tek tutanağım günün birinde onun bana ve tüm bu yaptıklarıma alışacağı ve farkında olmadan beni hayatına alacağı ve sonra da kopamayacağı hayaliydi...

Olmadı!
Olacağına dair en ufak bir inancım da kalmadı.
İşte bu yüzden, o hep iyi hissettiğim yere gitmek bu sefer bu kadar zor geliyor.
Orada bile mutsuz ve umutsuz olmaktan ve geldiğimde elimde avucumda bir tane bile hayalimin kalmayacak olmasından ölesiye korkuyorum:(

*****

Yazı tarihi: 03 Nisan 2012