6 Mart 2009 Cuma

Şehvet mi şefkat mi?

Fevkalade zor bir durum;
birinin bilmediği birşeyi bilmek, bilir haldeyken bilmiyor gibi davranmayı becermek, o bildiğin şeyden deli gibi korkmak ve korkunu hiç belli etmeden herşey süt limanmışcasına yaşamaya uğraşmak
Önünü görememek, yarınını hiç bilememek
Gelecek her fenalığa heran hazırlıklı olabilmek
Tüm bu duygular çepeçevre sarmışken seni inancını, umudunu, pozitifliğini yitirmeden aklıselim kalmaya çalışmak
Karanlık kör kuyuların ucunda belirebilecek bir ışık hüzmesine herşeyden çok ihtiyaç duymak...

***

Her kapı çalındığında bir tas çorba ile karşılıyorum daha önce hiç görmediğim bir komşumuzu.
“Sıcak çorba iyi gelir, şifa verir inşallah” dilekleri içimi ısıtıyor.
Ben kapıyı açar açmaz insanlığın henüz ölmediğini hissettiren,
Nefretle, çirkinlikle, hoşgörüsüzlükle mücadele için bana güç veren komşularımız çorbayı uzatmazdan önce ayaklarını kapı içeri uzatmaya çabalıyorlar.
Ne çok isterdim onları içeri buyur etmeyi lakin yüksek enfeksiyon riski sebebiyle birkaç hafta daha ziyaretçi yasağımız var.
Şifa dolu çorba tabağının ön tarafına ben, arka tarafına onlar asılmış durumda,
Bir ayakları kapı eşiğinde, diğer ayakları bizim evin içinde,
ben kapıyı omuzlayarak üstlerine ittirmeye çalışır bir vaziyette tirajikomik bir sahne yaşıyoruz birlikte.
Girmelerinin sakıncalı olduğunu açıklamamdan sonra yarı mahçup bir tavırla kapıdan kafa uzatma, bakışlarla içeriyi lazer dedektör tarama ve savcı titizliğinde sorgulamalarla kapı ziyareti süresi bir hayli kabarıyor.
Olsun varsın kabarsın
Allah yokluklarını hissettirmesinin eşin dostun, konunun komşunun...

Böyle günlerde tüm acılar bir yana yalnızlık ayrı koyuyor insana...

9 yıldır yaşadığım İstanbul’un plaza ve site hayatındaki sırça köşk yalnızlığında meğer ne kadar özlemiş, hasret kalmışım sunulan bu bir tas çorbanın sıcaklığına.
Zor günlerin tek başına değil, insanın eşi dostu ve hayır dualarıyla atlatıldığı
Demir gibi olup ayakta kalabilmek için yanında olan her nefesi solumaya şiddetli bir şekilde ihtiyaç duyulduğunu ben yeniden kavradım bu günlerde.
Biliyor musunuz;
yalnız kovboy tripleri, kendime yeterim özgüveni, egom, şahsiyetim, özgüvenim, özbenliğim/altbenliğim/ üstbenliğim, bağımsızlığım, özgürlüğüm veya adı her neyse tüm benzeri egosantrik vaziyetlerin topu fasafiso.
Koca birer kandırmaca
21. yy avuntusu
Boş bir hedonizm
Gereksiz bir megolomanya

Çünkü yenilen bu yüksek g’ler tek başına atlatılamıyor.
Daha çok, daha samimi, daha gerçekçi el kola ihtiyacınız oluyor.
Makaranız koptuğunda;
kiminin bir tas sıcak çorbasına,
Kiminin sıcak sarılışına,
Kimin çok şey ifade eden bakışına,
Sizi labirent dünyanızdan çıkaracak birkaç hoş kelamına,
Sırtınızdaki yükü omuzlamasına,
Yüreğinizdeki sıkıntıyı hafifletmesine,
Yanınızda solumasına,
Elinizi avuçlarına alıp sımsıkı tutmasına,
Size gözü gibi bakmasına,
Pamuklara sarmasına,
Bakışlarıyla güven,
Duruşuyla sağlamlık ve huzur vermesine
Ve siz kor alevler içindeyken serinliğiyle gözyaşlarınızı silerek,
beklentisiz, karşılıksız şefkatini sunmasına mutlaka ihtiyacınız oluyor.

Niye bu kadar takığım bu konuya biliyor musunuz?
Çünkü şehvet her köşe başında karşınıza çıkabilir ama şefkat Kaf Dağı'nın ardında...

Yazı Tarihi: 06 Mart 2009