11 Kasım 2011 Cuma

Ruh bir beden büyürken beden acı çekermiş!

Ruh bir beden büyürken beden acı çekermiş!
*****
Bugünlerde en yakınımdaki canciğer kuzu sarması olduğum arkadaşlarımla aram limoni. Kızgınlar bana, kızıyorlar. Kafama kafama kakıyorlar bininci kezdir söyledikleri şeyleri. Akıllanmayan bir maceraperest olduğumu, neden böyle davrandığımı hiç anlamadıklarını söylüyorlar.
Belki mideye alelade atılan yumruklar öldürmez ama devamlı ve doğru açıdan vurulduğunda ölümcül olabilir. Dertleri beni akıllandırmak, dertleri üzülmeyeyim diye "doğru" yapmaya, davranmaya, hissetmeye yönlendirebilmek beni. Yani mideme ufak ufak indirmek, bütünüyle alaşağı yapmak değil.
Genelgeçer "doğrular" bana söyledikleri.
Bunca zamanlık ve derin arkadaşlığımızda tanıdılar beni tabii.
Biliyorlar ki onların salık verdiği doğrular benim için can damarlarımdan birkaçını kesmek demek olacaktır.
Ot gibi, saman gibi yaşamaktansa varsın bedenim acısın, yeter ki ruhum onunla bir beden büyüsün!

Neyse...
Geçilecek herhalde bu aşamalar da...
Yol yürüye yürüye öğrenilecek.
Zaten...
Hani o sufi...
Durmadan tespih çekiyormuş da...
Ne arıyorsun, demişler de, cevaplamış:
"Gafletimi arıyorum."

Derviş gafletini arıyadursun lakin ben bugün sevincimden uçacak gibiyim.

Çok heyecanlıyım, ilk yazımı yazdığım gün gibi, işimi kurduğum o ilk gün gibi, bir erkeği sevdiğimi anladığım o ilk an gibi, okulun ilk günü gibi, üniversiteden mezun olup içimde inanç önümde koca bir belirsizliğin olduğu günler gibi, yeni bir eve taşınırkenki gibi... Heyecanlıyım, istiyorum, bekliyorum, tamam kabul biraz da panikliyorum. Ama ben inanıyorum, inandıkça kendimi daha çok seviyorum.
Ne demiş Liz Taylor? 'Herkes kendi hayatını yaşar ve bir kez yaşar!' E o zaman?

Bu böyle biline... 
Nessie, bir tek onun sesi:)

Yazı tarihi: 11.11. 2011

Hiç yorum yok: