27 Ocak 2009 Salı

NUR'lu Sebze Çorbası


Yanlış hatırlamıyorsam 3 veya 4 sene önceydi.
Seyrek gittiğim, kimi zaman az kimi zamansa çok sevdiğim Cihangir’de, bohem havasıyla o civarın en sevdiğim mekanlarından olan Leyla’da parmaklarımı yiyeceğim kadar lezzetli bir sebze çorbası içmiştim.
Mevsimlerden kıştı ve Taxim AKM’deki bir tiyatro oyunundan henüz çıkmıştık.
Soğuk bir Cuma akşamında biz 4 kişiydik.
Ben, o zamanki erkek arkadaşım, onun kız kardeşi ve onun erkek arkadaşı.
Biz hepimiz kendimiz gibiydik.
Hiç kimse kendini parlatma ihtiyacı duymadan olduğumuz gibi mutlu, huzurlu, halimizden hoşnut ve bol eğlenceliydik.
Ağzımızın tadı kıvamında, şirazemiz yerindeydi.
Cuma akşamı eğlencesinin dibine vurmuş, etrafımızdaki Cihangir artizleri gibi hayatı umursamadan sadece anı yaşıyorduk.
Şimdiki endişelerimizden hiçbiriyle henüz tanışmamış, o günlerden 3-4 sene sonra yaşayacaklarımızı aklımızın ucundan bile geçiremez haldeydik.
Yiyiyor, içiyor, bolca konuşuyor, saçma sapan herşeye gülüyor, birbirimizin değerini, özelini, sıcaklığını paylaşıyorduk öylesine soğuk kış akşamında.
Biz ne özel, güzel ve saklanasıydık.

Sebze çorbasının o ana kadar yediğim en lezzetli çorba olmasının sebebi ahçının mahareti mi yoksa o sahnenin büyülü lezzeti mi bir fikrim yok.
Gel zaman git zaman ben sebze çorbası delisi oldum.
Her kış mütamadiyen sebze çorbası aş ermeye başladım.
Sıklıkla da evde de pişirdim ve bol bol, afiyetle içtim.
Bol tarçınlı sahlep nasıl kışın simgesiyse bol vitaminli sağlık fışkıran sebze çorbası da aynı kimliğe büründü benim için.
Bu kış, hem takvimsel hem de hava durumsal olarak kış yüzünü Kasım ortası gibi göstermeye başladı.
Ve bu dönem tam da benim “biri beni çimdiklese de şu yaşadığım sıkıntılı günlerin gerçek olmadığını söylese” diye düşündüğüm, hiç beklemediğim bir şekilde kendimi içinde bulduğum keyifsiz sürecin başlangıcına denk geldi.
Günlerimin, keyfimin, ağzımın tadı tuzu kaçtı 14 Kasım’dan beri.
Her ne kadar çok düzeltmeye çalıştıysam da bu tadın tuzun ne zaman, nasıl geri geleceğini hiç kestiremedim.
İşte bu sebeplerle sebze çorbalarının bile eski yenmeye doyumsuz tadı özelliğini kaybetti.
Kendilerini geçenlerde Sosa menüsünde görünce aklıma geldi.
Eski bir dostu görmüşcesine mutlu oldum.
O güzel, neşeli günleri hatırlatabileceği ümidiyle sipariş verdim ama bittiğinde anladım ki sadece karnımı doyurmuştum.
O günden sonra da ilk kez bu hafta gerekli tüm malzemeleri alarak evde kendi çorbamı kendim pişirdim.
En taze sebzelerle özenip bezenerek pişirmişliğime rağmen dün ilk yediğimde tadı oldukça sası sasıydı.
Oysa bugün aldığım 2 güzel haber sebebiyle nihayet ağzımın tadı yerine geldi ve az kalsın tencerenin dibini yiyiyordum.
O kadar güzel pişirmişim ki ellerime sağlık, bayıldımmm.
Çorbamı içerken bedava müzik dinleyebildiğim http://www.jango.com/ 'da John Legend ‘Satisfactiiooonnn’ diye bağırıyor tam da o esnada.
Ve ben 2 aydan sonra dans ediyorum ilk kez.
John;
Hayatım için önemli olacak günlerden biri olacak yarına,
yarın tanışacağım hayatım için önemli olacak kişilerden birine sesleniyor sanki;
“Is that too much to ask you
Can get some satisfaction from you”

Hayatım için bol NUR’lu bir sebze çorbası istiyorum yarın, çok mu?
Dua edin benim için, olur mu?

Cevabı yarın akşam.

Yazı Tarihi. 27 Ocak 2009