4 Ocak 2009 Pazar

Duyduğum ses


Bu seneye ben başka biri olarak girdim.
Umutlar, ümitler, hayallerin yeşermesi/beslenmesi için yeni yıl başlangıcından daha uygun zaman olabilir mi? Sizi bilmem ama benim tavan yaptığım zaman genellikle bu döneme denk gelir.
Bir gaz, bir motivasyon, bir pembe bulut durumları anlatamam.
Pişmanlıklar, hatalar, koca koca yanlışlar, çuvallamalar, duvara toslamalar, “aman Allah’ım ben ne yaptımlar” finito;
Usain Bolt kadar sağlam, hızlı ve kendinden emin adımlarla yeni yıla kucak açma pupa yelken.

***
Her yıl sonunda ve takip eden yılın hemen başında yaptığım birkaç listem vardır benim.
Bunlar arasında en gözbebeğim “yapılacaklar listem”
Yıl içerisinde zaman zaman bu listeye şöyle bir göz atar; hangilerini yaptığıma, kalan zamanda hangilerini yapabilme ihtimalim olduğuna veya kendimi ortadan ikiye bölsem de yapma şansım olmayanlara bakarım. Bir nevi ara dönem durum değerlendirmesi anlayacağınız.
Geçtiğimiz yıl, yani 2008’de listemi biraz bol keseden hazırlamışım. Hedefler azcık agresif kaçmış. Kendime torpil morpil geçmeden sıfırcı hocalar gibi gözümün yaşına bakmamışım.
“Şu yapılacak!!”
“Bunu da mutlaka yapmalısın!”
“Ötekini yapmazsan yıl boyunca hatrım kalır.”
“Neee, berikini denemeden yılı kapamayacaksın di mi, bak valla darılırım!” diye diye “el insaf” dedirtecek 30 madde çıkarmışım.
Bugün baktım, dönem sonu karneme.
Başarı tablom: 30’da 12. Fakat önemine göre sıraladığım ilk 4 maddenin yanına bile yaklaşamamışım.
Şimdi, üzerinden geçen 1 seneden sonra anlıyorum ki o zamanki isteklerim, hedeflerimle şimdikiler oldukça farklı.

Her yıl bana birşeyler oluyor.
Süratle değişiyorum.
Kaşım, gözüm, oturuşum, saçımın rengi, elimin tutuşu, içimin bakışı, belimin duruşu, önceliklerim, yapacaklarımın sıralaması, ehemmiyeti sürekli değişiyor.

Bu seneye başka biri olarak girdim.
2009 listemi yazmaya başlayınca ne oldu biliyor musunuz?
O kocaman, caaanım 30 maddelik listeden geriye tek bir madde kalmış bana.
Durumlar, duygular, yaşanmışlar değişmiş. İşin ilginci değişmeyenler de önemini yitirmiş, derler ya “vız gelmiş, tırıssss geçmiş”
Şu an anlamı, önemi, hükümdarlığı olan tek bir madde bırakmış bana.
Gerisi mi?
Evet, başka isteklerim de var ama onları yeri geldiğince muhasebe defterine karalayacağız. Olacağı yoksa hayat neyi getirirse onu yaşayacağız...

***
Birkaç gündür yakalandığım grip sebebiyle bu seneye ayrıca başka biri olarak girdim.
Konuşmaya başlayınca kendimi tanıyamıyorum.
Çaktırmadan omzumun üstünden arkama bakıyorum biri bana playback mi yapıyor diye.
Kendi kendime yabancılaştım.
Sesim ses değil mübarek, bildiğiniz borazan.
Konuşmuyor sanki böğürüyorum garip garip.
Önemli arz ettiğim konuşmalara başlamadan önce de yaşını başını almış dedeler gibi defalarca boğazımı temizlemeden lafa giremiyorum.
En beteri de telefonlar. Kati surette kimseyi ben olduğuma inandıramıyorum. Zaten o çaba içerisinde konuşabilme yetimi çoktan tüketerek bariton borazandan bas borazana geçiyorum ki bu iyice fena.
Sesim kendi kulağımı tırmalıyor. Sanki ben ben değilim.
İşte o zaman anlıyorum; insanın sesiyle ne kadar bütünleştiğini.
Kendimizin ya da tanıyıp bildiklerimizin sesine ne kadar alıştığımızı.
Görüntüler üzerine kaydettiğimiz sesleri veya sesler üzerine kaydettiğimiz görüntüleri.
İnsanları oldukları gibi, sadece kendi kişilikleri ile kabul etmek yerine, kendi kafamızda onlara biçtiğimiz rollerde sesin kuvvetli büyüsüne kapılmaya ne denli istekli olduğumuzu kavrıyorum. Bazı sesler ne kadar alelade olursa olsun o sesi gönlümüzle dinleyince içimizde yer alan derin tınısına şahit oluyorum...
... ve duyulmaya hasret sesler bir yerlerden çıkagelince yanıbaşınıza, yaşadığınız sevinçle karışık şaşkınlığı tadıyorum.

Ve biliyorum ki bu sadece romanlarda değil, gerçek hayatta da böyle oluyor. Değerlendirmelerimizde, eleştirilerimizde aklımızın değil, duygularımızın tutsağı olduğumuzu kendime itiraf edip listeme tekrar dönüyorum.

İnsan beyninin derinliklerinden neyin ne zaman çıkacağı hiç belli olmuyor. Beynim beni 1 sene öncesine götürüyor. Kapattım sandığım sayfalara.
Bu yüzden kendi kendime gülüyorum.
“Heyhattt” diyorum, bir ses beni aldı nerelere götürdü.
Ve bu hüzünle karışık öylesine garip bir keyif ki, tanımsız.

Hem düşünüyorum, hem gülüyorum, hem yazıyorum. Lakin hepsini aynı anda yapmaya kalkışınca problem yaratabiliyor.
En iyisi mi diyorum, ben sil baştan başa döneyim.
Elde var 1 madde, gerisi neyse 2009’da saklı kalsın.
Hepimize iyi seneler olsun :-)


Yazı Tarihi: 04 Ocak 2009