13 Haziran 2010 Pazar

Niye, niye, niye ve niye???!

Sakin...
Tamam yok bişeyin, iyisin.
Nefes al, nefes al, kasma kendini.
Burnundan al, ağzından yavaşça üfle.
Nefesine konsantre ol.
Tamam ben yanındayım, bak iyisin, ben tutuyorum seni, sıkı tutuyorum merak etme.
Bir yudum su vereyim mi, içebilecek misin?
Hadi arala ağzını, tamaamm oldu işteee.
Şimdi de seni yavaşça yatıracağım bu kanepeye tamam mı, ben sırtından tutuyorum sen bana bırak kendini. Tamaamm güzel şimdi de ayaklarını kaldırıp altına yastık koyacağım.
Oldu işte, tamam, hadi nefes ver, nefes verrr, sıkma kendini, rahat bırak.
Şimdi geçecek, şimdi geçecek, bak geçiyor bile...
Güzel şimdi hemen gidip camı açıyorum, hava girsin içeri, daha iyi hissedeceksin.
Evet camı da açtım.
Hadi temiz hava çek içine.
Daha iyisin bak gördün mü?
Telefonum içerde.
Gidip ambulans çağıracağım hemen tamam mı?
Hayır mı, istemiyor musun? O zaman Dr.Ahmet Zileli'yi arayacağım, o gelir hemen, hem evi çok yakın.
Bak düzeliyorsun işte, daha iyisin, hadi bi yudum su daha al, eveettt...
*****
Pankreas kanseriyle yorucu bir mücadelenin içindeyiz.
Çok erken teşhise rağmen 1,5 senedir yorucu, hırpalayıcı, kan emici bu savaşta hep 1 adım ileri 2 adım geri debelenip duruyoruz.
Duygularımla yüzleşirsem başedemeyeceğimi bildiğimden bu kısmı pas geçiyorum.
Bu süreçte tüm gayretimle soğukkanlılığımı, kontrolümü kaybetmemeye çalışıyorum.
****
Yukarıda anlattığım gibi ağrı şokları fazlalaşmaya başladı.
Ne zaman tutacağı hiç belli olmuyor.
Ne kadar süreceği de...
Annemin dediğine göre o kadar şiddetli bir ağrı saplanıyormuş ki kalbine baskı yapıyormuş, bu da kalp krizi geçiriyor hissi veriyormuş.
*****
Aylarca "niye" diye sormuştum.
Niye çok sevdiğim babamı hayat bütün olağanlığıyla devam ederken 1 saniye içinde bizlerden aldığını.
Niye ona veda edemediğimi?
Niye onu son kez göremediğimi?
Niye onun sesini son kez duyduğumda sorduğum şeyin yemekte ne yediği gibi salakça bir soru olduğunu.
Niye benimle aynı şehirde değilken,
Niye ben yanında değilken
Niye daha yaşlanmayı beklemeden, gencecikken
Niye en çok istediği şey olan benim evlendiğimi, torunlarını görmeden,
Niye bana sarılmadan
Niye bana gideceğini söylemeden
Niye benim ona daha bu kadar çok ihtiyacım varken
Niye aylar sonra onunla ilgili bir toplantıya katıldığımda arkadaşlarından birinin "baban nerelerde kızım aylardır onu görmüyorum" diye soruşunda hıçkırıklara boğulurken
Niye, niye, niye...
*****
Şimdi; yanıbaşımda pankreas kanseriyle mücadele eden annemi gördükçe anlıyorum niyesini.
2 büyüğün büyüğü ameliyat, aylarca hastanede yatma, aylarca süren ağır kemoterapi, yapılan yüzlerce belki de binlerce tahlil, aldığı radyasyon, çekilen onlarca pet, mr, tomografi, ultrason, doppler, yüzlerce damar yolu bulma daha doğrusu deşerek açma işlemi, içilen sayısız ilaç, vitamin, sebze kökü, ıvır zıvır, hiç bitmeyen bulantılar, öğürtüler, kusmalar, iştahsızlıklar, saç dökülmeleri sonra geri gelen saçlar, hızla giden onca kilo ve sonra bir daha hiç geri gelemeyen onca kilonun zayıf bıraktığı bünye.
Hayata tutunmak, kanseri yenmek, umuda yolculuk falan deniliyor ya.
Bu uğurda yapılan onca plan...
Sanki yarın iyileşecek, ayağa kalkacak ve dünyanın taaa öbür ucuna tatile gidebilecekmiş gibi.
Kim kime rol yapıyor çaktırmadan planlara devam etmek.
Yatağından mutfağa yürüyebilsin de Avusturalya'ya elbette gider.
Bu çabalar içindeyken gelen davetsiz ağrı şokları var ya işte onlar adamı düpedüz ters yüz ediyor.
Soğukkanlı kalıyorsun, yapılması gerekenleri yapıyorsun, hem ona hem aklına mukayet olup durumu kontrol altında tutuyorsun.
...da...
herşey bitip gece yatağına girdiğinde yaşanlar etlerini bıçak gibi kesiyor.
Taş yutmuş gibi oluyorsun, kahrolup kahrolup boğazındaki ilmikle nefes almaya çalışıyorsun.
Sonra anlıyorsun "niye" olduğunu.
Niye babamın vedasız gittiğini...
*****
Hadi sessizce dağılalım şimdi.
Onca badireyi vakurla atlattık şimdi sizin karşınızda ağlatmayın beni :(

Nes, çok özleyen

Hiç yorum yok: