15 Ağustos 2008 Cuma

Gönülçelen Teoooo


13 Ağustos 2008'de Harbiye Açıkhava'da katıldığım Teoman'ın Senfoni Orkestrası ile birlikte verdiği konser ile ilgili notlarım çok yakında bu yazıda...
Ben henüz yazdıklarımı toparlayıp buraya koyacak kadar vakit bulamadığım için Güneri Cıvaoğlu'nun 15/08/2008 tarihli Milliyet'teki köşesinde Teoman ve bu konserle ilgili yazdıklarıyla sizi baş başa bırakıyorum.
TEOMAN’IN SARKACI Teoman’ın ilginç “gel-git”leri var. Müslüm Baba ve Teoman şarkıları geçen yılların sarkaç savrulmasıydı, bu kez salınımın diğer ucu 50 kişilik senfoni orkestrası...
Rock giysilerinden önceki gece beyaz smokine geçiş de böyle bir uçlarda hareket...
Borusan Filarmoni’den, İstanbul Senfoni’den ve diğer topluluklardan derlenen bu orkestrayla Teoman da ilginç bir karşılaşma...
Teoman’ın notayla arası iyi değildir. Orkestra için ise nota, müziğin İncil’inden satırlardır.
Günlerce provalar yapıldı, iyi bir uyum oluştu.
Harbiye Açıkhava’nın merdivenler dahil hiç boşluk kalmadan dolması, Teoman’ın müziğinin ve yeniliklerinin sevildiğine kanıt...
Yazı Tarihi: 16 Ağustos 2008
04 Eylül 2008 Nesli'nin Notu: Konsere gittiğim 13 Ağustos ve bu yazıyı yazdığım 16 Ağustos'tan beri konserin bütünüyle ilgili düşüncelerimi yazmak istiyordum. Hürriyet'teki yazısında Tolga Akyıldız o kadar güzel ve doğru şeyler yazmış ki onun üzerine yazacak bana birşey kalmadı. Bu sebeple tüm yazısını aynen aşağıya yapıştırıyorum.
Açıkhava’da Teoman’la paramparça senfoniTeoman’ın böyle zor bir geceye iyi hazırlandığını söylemek pek olası değil.
Orkestrayla birlikte yeterince prova yapsaydı; hem kendi bu kadar gerilmezdi, hem de orayı dolduran Teoman hayranları için daha etkileyici ve unutulmaz bir gece olabilirdi.
İçerik olarak bu kadar özenle hazırlanmış bir konserin, seyircisi de heyecanlıyken, hak ettiği büyüyü üretemedi Teoman. Öylece, başladı ve bitirdi.
Geçtiğimiz hafta Avea Harbiye Açıkhava Konserleri kapsamında bir konser izledim; hayranlarının ne zamandır merakla beklediğini bildiğim Teoman konserini...
Bekleniyor olmasının sebebi de, konserin senfonik oluşu.
13 Ağustos Çarşamba, güzel bir yaz akşamı, "Paramparça Senfonik"i izlemek için biz de yerimizi alıyoruz Açıkhava’da. O gün, aynı saatlerde Galatasaray ve Fenerbahçe’nin Avrupa maçları olmasına karşın Açıkhava Tiyatrosu, tarihi kalabalık günlerinden birini yaşıyor. Hemen hemen tüm koltuklar, ön bölümdeki merdivenler bile dolu.
BÜYÜK ORKESTRANIN SOLİSTİ
Biraz gecikmeyle de olsa İzmir Devlet Senfoni’den Şef İbrahim Yazıcı yönetiminde, 50 kişilik büyük orkestra sahnedeki yerini alıyor. İstanbul Senfoni ve Borusan Filarmoni orkestralarından 50 usta müzisyen, bir usta şef. Teoman’ın işi zor diye geçiriyorum içimden.
Bu işteki zorluklardan bir tanesi de Teoman’ın sahnedeki onca kişiye rağmen kendi şarkıları ile baş başa kalacak olması. Çünkü parçalar tamamen senfonik olarak Kamil Özler tarafından yeniden düzenlendi. Ve Teoman kendi grubuyla değil, bizzat o büyük orkestranın solisti olarak çıkıyor sahneye. Eğer yeterince prova yapmazsan kendi şarkılarını bile yakalayamaman, yanlış yerden girip yanlış yerden çıkman pekálá mümkün.
Teoman beyaz şık smokiniyle sahneye çıktığında bir alkış kopuyor. Ama bir miktar gergin Teoman. Daha konserin başında, tek eliyle açamadığından ceket düğmelerine sertlik uyguluyor. Eh, o senfonik ciddiyet içinde rock’n roll bir hareket olarak hoş görülebilir deyip geçiyoruz.
Intro’daki Sessiz Eller’den sonra Mavi, Onyedi, İstasyon İnsanları, İstanbul’da Sonbahar, Rüzgar Gülü, Hayalperest, Sürpriz ve Paramparça derken, konserin ilk bölümü bir çırpıda geçiveriyor. Teoman ilk bölümü nispeten az hatayla atlatıyor. Ancak Sus Konuşma, Bazı Yalanlar, Renkli Rüyalar Oteli, Bir Damla Gözyaşı, Güzel Bir Gün, Yollar, İki Yabancı ve Gönülçelen’i icra ettikleri ikinci bölümde Teoman’daki sıkıntı artıyor.
TEK PROBLEMİMİZ TEOMAN’IN GERGİNLİĞİ
Sahnedeki orkestra çok iyi bir orkestra. Şef İbrahim Yazıcı; hem orkestra elemanları ile kurduğu iletişim hem de Teoman’ın gerginliğini alma çabaları ile çok başarılı. Kamil Özler’in düzenlemeleri tam da böyle bir projeye yakışır şekilde son derece ustalıkla yapılmış. Müzik direktörü Çağ Erçağ’ın müzik adamlığını bilen biliyor. Buraya kadar her şey güzel. Sadece bir problemimiz var; o da Teoman’ın gerginliği. Üstündekileri peyderpey çıkartması bir yana, kullandığı bardaklara, kupalara tekme atıp kırması, mikrofon ayaklarına, nota defterine falan kötü davranması bunlar önceden tasarlanmış, gösterinin parçası olan şeyler midir bilmiyorum. Eğer öyleyse hiç olmamış. Yok eğer değilse de o gecenin saygınlığı içinde çok sakil durduğu kesin.
Teoman’ın böyle zor bir geceye iyi hazırlandığını söylemek de pek olası değil. Orkestrayla birlikte yeterince prova yapsaydı; hem kendi bu kadar gerilmezdi, hem de orayı dolduran Teoman hayranları için daha etkileyici ve unutulmaz bir gece olabilirdi. İçerik olarak her yönüyle bu kadar özenle hazırlanmış bir konserin, seyircisi de yerli yerinde ve heyecanlıyken, bir ihmali ya da kendine aşırı güveni nedeniyle hak ettiği büyüyü üretemedi Teoman. Öylece, başladı ve bitirdi.
Ha, orayı dolduran Teoman hayranlarının çok azı bunu böyle algıladı emin olun. Konserin şarkılarının belli olmasına ve listede olmayan bir şarkının çalınma ihtimali olmamasına karşın durmadan bağırarak şarkı istediler, Teoman üstündekileri çıkardıkça tezahürat yaptılar. Hatta senfoni orkestrası çalarken sahneye o büyük balonları atıp sonra bir tanesinin orkestra şefinin kafasına gelmesine bile eğlendiler.
Teoman hiç renk vermedi ama o gün oradan mutlu mu ayrıldı bilemiyorum. Ben biraz tanıyorsam öyle olmaması gerek.