8 Şubat 2009 Pazar

Turuncu günbatımı

Hareketli
Kıpır kıpır
Bol kahkahalı
Espirili
Pozitif
Fırlama
Kabına sığmaz
Ve canlı...

Olabilmek, kalabilmek ve yaşayabilmek için bu hayatta yüksek bir hayat enerjisine sahip olmak gerekiyor.
Demesi kolay tabi.
Tatbiki ise bir o kadar zor.
Öyle armut piş ağzıma düş olmuyor.
En azından bana hiç olmadı şimdiye kadar.
Size olduysa ne mutlu, şanslısınız.
Dünyayı algılama konusundaki bu enerjiyi tutkuyla istemek,
inatla sahip olmaya çalışmak,
ısrarla istikrarlı bir şekilde yukarı itmek için üstün çaba sarf etmek gerekiyor.
Hiç şüphe yok ki hayat devam ettikçe bu enerji bazı zamanlarda yerleri yalıyor, zaman zamansa kanatlanıp bulutlara kucak açıyor.
Uçup yükselmelerle, usanıp yorulmalar arasında bir hayat akıyor...
İlginçtir ki kimi zaman dibe vurmak işe yarıyor.
Ancak başaşağı toslamalarda tam gaz yukarı palet vurabiliyorsun çünkü.

***

Ankara’da, annemin evindeyim.
Kocamaaan salonda görece küçük yuvarlak masada, yemek masası sandalyesinin tepesine tünedim oturuyorum.
Bizimkiler- annem, dayım ve yengem- “Var mısın yok musun?” u seyrediyorlar.
Yarışma yeni başladı ama ekran ekibinin yorum, tahmin ve heyecan düzeyi hat safhada.
Zaten bizim ailede düşük tansiyon hiçbir olaya şahit olmadım ben şimdiye kadar.
Ekibin bir özelliği var.
Herkes aynı anda en yüksek perde sesten konuşup, aynı anda birbirlerine cevap verip ve yine aynı anda da başka birilerini/birşeyleri izleyip beyinlerinin bir kısmını da o başka şeye yönlendirebiliyorlar.
Her birinin ses baremi mikrofonsuz stadyum konseri verebilecek kadar yukarlarda.
Bu sebeple istemesem de bir kulağım onlarda, diğer kulağım yarışmada ve diğer yandan da düşüncelerimi derleyip bu yazıya aktarmaya çalışıyorum.

***
Son 2 aydır yaşadıklarımı, hayat enerjimi dibe indiren her olayı adım adım düşünüyorum silüetimi yukarı çekip olanları tepeden izlemeye çalışarak.
Ayaklarımı karşıdaki sandalyeye uzattım, sırtımı tam cephe yasladım.
Kollarımı birbirine bağlayarak gözlerimi kapadım.
İçerden bizimkilerden gelen Metallica desibelli seslere kulaklarımı tıkadım.
Konsantre olduğum tek ses cd’imden gelen “Wonderful love, wonderful dream...” diye devam eden kadife sesli jazz kadın vokalin dinlendirici sesi.

Önümüzdeki kısa dönemde yaşayacağım hastane, ameliyat, ağrı, sancı, uykusuz geceler, endişe, kaygı, üzüntü, yetersizlik, belirsizlik, kimi zaman yalnızlık ve hepsini derinden yaşamama sebep yoğun sevgi duygularını yakaladım kuşbakışı görüntümde.

Gözlerimi açtım, ayaklarımı yere bastım, bunları şimdiki zaman geçirdim.

Şimdi ikinci bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyorum.
"Var mısın Yok musun?” da yarın akşam Hakan yarışacakmış.
Yarışmayı izlemeye başladığım 2-3 haftadan beri favorim olan Hakan.
Güzel gülüşü, hayranlık bıraktıran davranışları, akılcı konuşmaları ve sportmen yapısıyla her gördüğümde hayat enerjimi yukarı çeken Hakan.

Cd’deki “wonderful dream” şarkısı bitti, yeni şarkı “dream of me...” ile başlıyor.

Bu zor günlerim geçtiğinde ben de Hakan gibi

Hareketli
Kıpır kıpır
Bol kahkahalı
Espirili
Pozitif
Fırlama
Kabına sığmaz
Ve canlı... olabileceğime tekrardan yürekten inanıyorum.

Ve işte o zaman turuncu günbatımına doğru araba sürerken ben yan koltukta oturarak cd’ye Leonard Cohen’i yerleştireceğim
“Dance me to the end of time” çalmaya başladığında yolun nereye gittiğini hiç bilmesem de umursamadan gülümseyebileceğim diğer yanıma, dinlenmiş ruhumla...

Yazı Tarihi: 07 Şubat 2009