18 Haziran 2009 Perşembe

Ah Güzellik Vah Güzellik

Güzellik uğruna çektiğim acıların dili olsa da konuşsa...
Hiç şüphem yok benden baya bir şikayetçi olurlardı.
Bu acılar sayesinde kendi kendimi terbiye ederek acı eşiğimi oldukça yukarılara çekmiş bulunuyorum.
Beni canlı kanlı kesin, elektrik verin, oramı çekip burama ekleyin, şurdan koparıp ötekine dikin ucunda güzelleşmek varsa gık demem.
Ayrıca konu rekabete dökülse nice külhanbeyi babayiğitlere kök söktüreceğimden eminim.
Hiç unutmuyorum bir lazer epilasyon randevüm öncesinde bekleme salonunda dergimi karıştırken içeriden adeta bir dana boğazlanıyormuşçasına-sanırım sırtına uygulama yaptıran bir beyefendiden- gelen inlemelerle içim parçalanmıştı.
Çıkan sesler öylesine canhıraş ve o kadar yüksekti ki mikrofonsuz Harbiye Açıkhava'da rahatlıkla konser verilebilecek desibelde...
Üstelik kapı açılıpta içerden o inlemelerin sahibi çıkınca bana doğru yürüyen o değil bizzat kapının kendisiydi sanki:)
Ben deyim Kenan İmirzalıoğlu siz deyin İbrahim Kutluay. Esmer, uzun boylu, yapılı, bildiğiniz çakı gibi adam lakin o acılar beyne çakıldı mı çakı makı dinlemiyor anlaşılan.
Bir de bizim narin ve nazik fiziğimizde bıraktığı acıları siz hesap edin...
Ama sonundaki güzellik uğruna insan canlı canlı üstelik gönüllü işkenceye razı geliyor. Hem de üstüne bir dünya para ödeyerek...

Bu uğurda çektiğim acılar mı yoksa harcadığım paralar mı daha yüksek kestiremiyorum.
Yaklaşık 13 yaşımdan beri bu endüstriye tüm elimdeki avucumdaki önceleri harçlığımı sonraları da maaşımı akıttığım düşünüldüğünde henüz bir Adriana Lima olamadığımı idrak etmek pek gurur kırıcı.

Bu mücadelenin içindeyken insan doğuştan bütünüyle güzel olmanın ne ayrıcalıklı bir iltimas olduğuna hayıflanmadan edemiyor.
Veya öyle olmasa bile o özgüveni taşımanın nasıl yüksek bir liyakat...

Çünkü hayat, vasatlıklara, sıradanlıklara veya oldu bittilere şans tanımayacak kadar çekicilik, davetkarlık ve güzellikler etrafında dönüyor.
Çünkü tüm güzellikler baş döndürüyor.
Hayata dair ne varsa önce güzelliğin sınavından geçiriyor;
bir bakış, bir gülüş, bir söz, bir tılsım sonradan sonraya paylaşılıyor.
Ruh ikizliği filan hoş şeyler ama gönül gözünüz güzel diye görmeyince külliyen yalan oluyor.
Gönül anca güzel bulduğuna ateşleri yakıyor, titreşimlere kanıyor, başaşağı dönüp, kendini pilot sanarak kanatsız uçmak istiyor.
Pilotaj hatasıyla başaşağı çakılmadan, yanıp kora dönmeden, güzelinin gözlerinde erimeden hayatın mahmurluğu şekersiz bol limonlu limonataya benziyor: ekşi ve lezzetten uzak.

İşte böyle bir ruh halindeyken insan-bizzat ben, kendim ve şahsım- güzelliğinin doruğuna çıkmak;
bu doruğu doya doya yaşamak ve yaşatmak istiyor.
Bir yudum su gibi tutkuyla özlenmek, özlemek
Kokusunda davet olan kahve kadar kana girmek...

Ve sahip olduğu tüm güzelliğe güzellikler katıp aşık olmak tam mevsiminde...
Sonra da kendini borazan zannedip aşkını tüm dünyaya haykırmak...

İşte şimdi ben o haldeyim.
Bilesiniz istedim...

Nes, Güzellik

Yazı Tarihi: 18 Haziran 2009