5 Kasım 2008 Çarşamba

Kokusunda davet var


“Non-fat, decaf, tall bir latte lütfen. Nesli. Hayır başka bir isteğim yok teşekkür ederim” diyorum ve der demez de bu özenti halime gıcık oluyorum.
Hiç olmazsa bir dahaki siparişimde “yağsız süt, kafeinsiz, küçük boy latte” demek üzere aklımı eğitmeye çalışıyorum.
Genellikle bu bir dahaki seferim en erken 1 ay sonra olduğu için de çoğunlukla kendi sözümü unutarak gözü kapalı aynı ezber siparişe giriyorum.

Kahveyle-mahveyle hiç aram yoktur aslında benim.
Tadını sevmem bir kere.
Kalorisiz, hele hele kafeinsiz ve yağsız sütlü olanlar zaten acayip lezzetsiz. Denemenizi dahi tavsiye edemem. Sevmediğiniz birilerine ısmarlayacaksanız ha o zaman durum değişir :-)
Kafeinli, yağlı sütlü, kremalı, aromalı, şuruplu, çikolatalı vs olanlar harika ama bir fincanında yüzbinlerce kalori olduğundan sonrasındaki vicdan azabını yaşamaktansa bunlardan hiç içmemeyi tercih ediyorum.
Üstelik kahve selülit yapıyor ve içer içmez şiddetli bir şekilde dişlerimi fırçalama ihtiyacı duyuyorum.

Kendi tehditleri yetmiyormuş gibi yandaşları da var arkadaşın.
Bir kere kahve kokusunu alır almaz karşı konulamaz bir şekilde yanında cheese cake, browni, muffin vb. bir tatlı yeme isteğime engel olamıyorum.
Yani anlayacağınız tüm bu mahfıma sebep durumlardan dolayı kahveyle ilişkimi selam verip kendisinden hızla uzaklaşmaktan öteye taşıma gibi bir niyetim yok.

Tüm bunlara rağmen nefis mücadelemde patladığım zamanlar da oluyor elbette. Bir kere zaaflarıma oynayan çok güçlü bir silahı: “kokusunda daveti var”
Dalga dalga baştan çıkarıyor insanı o koku.
Ne selülit endişesi, ne diş fırçalama, ne de kalori hesabı yolumdan çeviremiyor böyle zamanlarda.
Allah’tan nefis mücadelemde bir katır gibi inatçı ve bir Çin’li gibi disiplinliyimdir de fazla zayiat vermeden yakayı kurtarıyorum.

Kahvenin hayatımızdaki esas yeri ve önemi tabi tüm bu yukarıda bahsettiğim zırvalıklardan öte “sosyalleşme/ sosyalleştirme” misyonu.
Bir zamanlar “40 yıl hatırı” sayılan kahve şimdilerde sosyalleşmenin daveti oldu.
“hadi bir kahve içelim” demek “seninle sohbet etmek, birlikte birşeyler paylaşmak, konuşmak istiyorum” demek aslında.
İnce ayar bir tanıma, tanışma daveti yani.
Kibar, çekingen ve dozunda bir medeni cesaret girişimi.
Hayata dair verilen kısa bir molada aynı masaya, aynı koltuklara oturarak, aynı tadı-kokuyu alarak, aynı dilden konuşabilmeyi denemek.

Dünyanın sonu değil yani bir kahve daveti merak etmeyin.
Sosyal her insan içiyor kahve. Bu normal birşey, korkmayın, abartmayın.
Dişlerinizi de dert etmeyin; fırçalarsınız olmadı doktora gider beyazlattırırsınız olur biter, bişeycikler olmaz.

Yine çok konuştum di mi?
Oysa söyleyeceğim sadece aşağıdaki paragraftan ibaretti:

“Holding’imize Starbucks açıldı.”
Demleme çay yapan, enfes tadımlık kurabiyeleri olan ve güleryüzlü hizmet veren personeli ile kafemizin yerini tutamasa da sosyalleşmeye ve bu yazıma sebebiyet verdiği için hoşgeldi, uğurlar getirdi.

http://www.starbucks.com.tr/news_detail.asp?NewsID=122

Yazı Tarihi: 05 Kasım 2008