12 Kasım 2008 Çarşamba

Mavi bir telaş


Severcesine, nefret edercesine, okşarcasına, dövercesine...
Müthiş bir aşk...
Hikayesi hepimize ait.
Basit ama karmaşık.
Yalın ama çetrefilli.
Düz ama engebeli.

Herşey kendi hayatlarımızdaki kadar sıradan, gerçek ve yalnız...
Sebepsiz yere ıssız...
Belki de bu yüzden bu kadar içine çeken, saran, sarsan bir film olabilmiş “Issız Adam”.
Ve son yıllarda izlediğim en gerçekçi aşk filmi.
Senaryo, çekimler, sahneler, cast, seslendirme ve arka plandaki her detay öylesine gerçek ki başlar başlamaz filmi seyretmiyor, yaşamaya dalıyorsunuz.
Senarist ve yönetmen Çağan Irmak film boyunca sizi tutuyor, kavrıyor ve sıkıca sallıyor.
Duygularınızı eline alıyor, kalbinizi ve sizi acımasızca hırpalıyor.
Ve bu ilginç bir şekilde iyi geliyor.
Hem aşkın baştan çıkarıcı güzelliğini hem de yakan acısını hissettiğiniz için, insan olduğunuzu hatırladığınız için iyi geliyor.
Belki çok benzerini yaşadığınız, belki hep sahip olmayı hayal ettiğiniz, belki de artık bir daha hiçbir zaman kavuşamayacağınızı bildiğiniz o en değerli aşkınıza ayna tuttuğu için cesurca bırakıyorsunuz gözyaşlarınızı.
Kimseleri umursamadan masumca bu saf aşka teslim oluyorsunuz.
Kendinizle başa çıkmakla uğraşmıyor, boğazınızdaki düğümleri koyveriyorsunuz.

Aslında şu anda edepsiz bir bencillikle size konuyu bütünüyle, her detayıyla, tüm replikleriyle anlatmak istiyorum.
Baştan sona filmi kare kare kafamdan geçiriyor, mazoşist bir zevkle izlerkenki duygularıma tekrar kapılıyorum.
Sonra size kıyamıyorum.
Bu filmi yaşamanıza, hissetmenize, şaşırmanıza, doya doya ağlamanıza, o iç titreten aşka yakalanmak arzunuza ve bunları sahiden hissetmenize engel olmaya hakkım olmadığını düşünüyorum.

“Sevgilim,
Gözlerimi kapattığımda başka biri değil sen varsın ve sen bunu bilmiyorsun” repliğini burdan okumanızı değil Ada’nın Alper’e söylediği aşk dolu sesinden bizzat duymanızı,
Film boyunca sizi sizden alacak müziklerde yalnızlar ve aşıklar arasındaki farkı,
“mavi bir telaş”ın ne anlama geldiğini,
İnsanın kokusunun hep aynı kaldığını,
Karda donmak üzereyken uykunun tatlı geldiği ama öldüğünün farkına varmayan,
Ve sürekli başkalarının bedenlerini ödünç alan ıssız adam’ı,
“anlamazdın, anlamazdın
Kadere de inanmazdın?” diye soran arka fondaki şarkıyı kendi duygularınızla...
iç hesaplaşmanızla...
kaçırılmışlıklarınızla
veya ümit dünyanızla
size hiç müdahele etmeden, kendinizle başbaşa bırakarak yaşamanızı istiyorum.
Davet edip, ortadan kayboluyorum
Bu defa ıskalamamak için,
Bu filme gideceksiniz değil mi?

http://www.issizadam.com/

Yazı Tarihi: 11 Kasım 2008
Not: Ben bu yazımı 11 Kasım'da yazdıktan sonra 14 Kasım'da Hasan Pulur çok beğendiğim bir yazı yazmış, okumak isteyenler için link'i aşağıda: