22 Şubat 2010 Pazartesi

Türkan tek ve tek başına- Ayşe Kulin

Eğer size Ayşe Kulin'in kaleme aldığı "Türkan, tek ve tek başına" kitabı için "okuyun" dersem ayıp olur.

Türkan Saylan; tevazu, hoşgörü ve zekanın buluştuğu, hayatını bu ülke ve insanlarına adamış bir çınar,cüzzamın tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu öğreten ve tüm ülkede bunun kökünü kazıyan bir hekimdi.
Huzur içinde yat Türkan Saylan, sen ne büyük bir insanmışsın.

*****

"12 Nisan 2009, Arnavutköy 
Birkaç günden beri boğazımdan hiçbir şey geçmiyor. Son kemoterapi seansı mide bulantılarımı artırdı. Beni serumla beslemeye çalışıyorlar ama ellerimde kollarımda serumu saplayacak damar da kalmadı artık. Her tarafım delik deşik. Hızla yaklaşmaktayım kaçınılmaz sona. Birkaç işim kaldı yapılacak. O işleri tamamlamanın telaşındayım. Sonra tüm tedaviyi kestireceğim. Bu nefes nefese koşu bitecek. Dinlenmek benim de hakkım. Uyumak huzur içinde! Uzun zamandır uykularım da yok çünkü. Yatağın içinde sabahı bekliyor, eğer halim varsa, kalkıp şafağın söküşünü seyrediyorum günlerdir.”

“……Bir mektup daha, yine lise tomarından! Tarihi 23 Haziran 1952: “Kadir gecesi âdetim hilafına camiye gidip Sakal-ı Şerif’i öpemedim. Bütün gün oruçluydum. O akşam teravih’e gittik.” Gülmeye başladım. Bu benim kaderim miydi ne? Sıkı bir dini eğitimden geçmeme, çocukluğumu sofu babaannemin anlattığı hurafeleri dinleyerek geçirmeme, esaslı bir din eğitimi almama, İslam’ı kendini sıkı Müslüman zanneden pek çok kişiden daha iyi kavramış olmama rağmen, yıllardır bir takım kötü niyetli insanlar “gâvur” olduğumu iddia eder durur. Bu kelimeyi de hiç sevmem. Müslüman olmayanları küçültücü bir kelimeyle ayrıştırmak, edepsizlikten başka bir şey değildir, bence. Tüm dinlerin Allah’a giden yolda bir vasıta olduğuna inandığım için, hayatım boyunca hiçbir dini küçümsemedim. Bizim kitabımız, diğer dinlerin peygamberlerine saygı talep eder zaten. Kendimi ise sadece ve hep Müslüman bildim."

"Bütün işlerimi tamamladım. Konser gecesini de atlattıktan sonra, kemoterapiyi kestireceğim. Yolcu yolunda gerek!"

"…… Polisler üç saattir arıyorlar evi. Evimin adeta iç organlarını boşaltıyorlar. Yıllardır açılmamış denkler açılıyor, tepe raflara kaldırılmış kullanılmayan tencereler, havan, kap kacak toz içinde aşağı indiriliyor. Bu arada televizyondan öğreniyorum, eşzamanlı baskınlar yapmışlar yurt sathındaki tüm Çağdaş Yaşamı Destekleme Dernekler’ine. Çabalarına ve vakitlerine yazık! Zaten yıllardır didikleyip duruyorlardı defterleri. Bu derneğin yoksul çocuklara ve gençlere okuyabilmeleri için gerekli parasal yardımı en yasal yollardan sağladığını, hiçbir yolsuzluğa karışmadığını, hiçbir açığının bulunmadığını onlar da biliyorlar. Birden bir altyazı geçti televizyonda! Kadın polis, rafların birinden aldığı, “Siyonizmin Çöküşü” adlı kitabı mal bulmuş gibi kapmış, amirine gösteriyor. Amir, “Yok yahu, buna tutanak hazırlanmaz! Koy onu yerine!” diyor."

"…Yerlerinden kımıldamadılar ve alkışlamaya başladılar. Şimdi, pencereden bakarken anlıyorum ki, evimi bastıranlar, benden bir kahraman yaratmaktalar. Benim şu ana kadar üzerlerinde derin iz bırakabildiklerim; sadece hastalarım, yakın çevrem ve eğitimine katkıda bulunduğum çocuklardı. Bunun dışında hiçbir iddiam yoktu, zaten. Arzularım, hırslarım olaydı, bana getirilen siyasi teklifleri değerlendirirdim. Parayla da hiç aram olmadı. Her zaman fazla paranın insanı bozduğuna inandım, az parayla yaşamaktan hiç gocunmadım. Çocuklarımı ilkokuldan itibaren özel okullarda değil, orta sınıfın ve yoksul halk çocuklarının gittiği parasız devlet okullarında okuttum, paraya özenmesinler diye. Sade ve sakin bir yaşam biçimini seçtim kendime, hırstan lüksten uzak, sadece memleketimin kadersiz insanlarına ve çocuklarına hizmet etmeye adanmış! Şimdi şu hale bakın, halk dağılmıyor, bir şeyler bekliyor benden. Oysa ben, o günlerini yaşayan, çalışkan, özverili bir hekimim sadece, sokaktaki kalabalığın tepkisinin bayrağı hiç değilim."

*****

Ve kitabın arka kapağı:

"Tüm insanlığın aklın ve vicdanın aydınlattığı yolda yürümeyi seçeceği gün, er veya geç gelecekti. Buna bütün kalbimle inanıyordum. Sabrımı ve sükûnetimi, bu inançtan alıyordum. O güne kadar, başa her gelen çekilecek! Oyunun kuralı böyle! Yaşam oyununun!
Ne demiş şair:`Yaşamak şakaya gelmez...`" Binlerce cüzamlıyı iyileştirdi, hayatın içine kattı... Kız çocukları başta olmak üzere, binlerce çocuğun okullu olmasını sağladı. Her zaman tek başınaydı ama hiçbir zaman yalnız değildi. Kimsenin yanında yer almak adına inançlarından, ilkelerinden ödün vermedi ama yüz binlerce insan onun yanında yer aldı.


*****

Türkan Saylan'a

Bir bulut olsaydım nem dağında
Nemlenseydi gözlerin doruklarda
Olmasaydı aklın Ali ile Atilla'da
Sevginden pay kalır mıydı? Saylan

Devasız bir dert olsaydım sana
Sen geldikçe rüzgar savursa da
Tüm yataklarda yatan tek hasta
Sevgisi dolu tay olurmuydun Saylan?

Koskoca adanın bir tek gülüyüm
En akıllı böceğinden de deliyim
Deryalarda akan tek dost seliyim
Çağlayanda koy olurmuydun Saylan?

Mektuplarının en eski hatırasıyım
Tüm dertlerin bende ben yasıyım
Sevgili Gökşin'in tek hatırasıyım
Anılarımda toy olurmuydun Saylan?

Öksüz ananın öksüz oğluydum
Virane olmuş koca Ata yurdum
Her güneşin renginde seni sordum
Al ile beyazda tül olurmuydun Saylan?

Kestiler bacağımı neşter ile
İyileşecektim hipokrat ile
Basılınca evin siyaset yeminiyle
Her çiçekte Bal olurmuydun Saylan?

Kamber Bal

*****

Nes, aklı Türkan'da kalan...

Yazı tarihi: 22 Şubat 2010

Hiç yorum yok: