12 Şubat 2010 Cuma

İtirazım var hakim bey!

Sizlere allı pullu, 41 -kere maşallah- güllü, nurtopu gibi bir "Sevgililer Günü" yazısı yazmak için çok kafa patlattım ama inanın hiç umut yok :(
Bu bütünüyle anlamsız güne şiddetle itiraz eden biri olarak, ne kadar yırtınsam da iki yakası bir araya gelen yakışıklı bir yazı çıkartmamın mümkünatı yok.
Benim kadar aşka aşık birinden "Love Story" tadında bir yazı bekliyor olabilirsiniz, sizi hayal kırıklığına uğratacağımı bilsem de "çok beklersiniz" diyeceğim.
Baktım; geçen seneki "Sevgililer Günü yazımda" tribünlere oynamışım.
Bu sene hiç halim yok, lütfen beni uğraştırmayın.
Aman yapışın birbirinize, öpüşün koklaşın, börtü böcek- çiçek köçek alışın verişin diye tavsiyelerde bulunamayacağım.
*****
"Sevgililik durumu" ya iki kişi arasındaki bir ilişki ya da kişiye özel bir ruh hali değil midir ki, nasıl olur da beynelmilel bir kutlamaya dönüştürülebilir?
Neden dünya üzerindeki her sevgili birbirine aşkı illa o gün, illa kırmızı güllerle ifade etmek zorundadır?
Ne demeye yer gök 7 kat kırmızı kalplerle döşenmektedir; geri kalan 364 günde etrafımızdaki içi boş kalplerin çokluğunu gözümüze sokmak için mi?
0-6 yaş grubuna hitap eden tüylü ayıcıklar, kollarını kocaman açarak "I love you" diyen süslü oyuncaklar, orangutan peluşler, sayısı ne kadar çoksa o kadar çok havamıza hava katan havada uçuşan kalpli balonlar...
Hem sürü psikolojisinden kurtulmak için geliştirdiğimiz onca strateji hem de koyunlaşmanın daniskası...

Neden??!
Tüketimi canlandırmak, perakende sektörüne ciro yaratmak için mi?
Zorla istemeye istemeye sevgilimizin sızlanmalarından sıyırabilmek için mi?
Adet olduğu üzere, hiç düşünmeden, uğraşmadan son dakikada aldığımız bir kazağın kolundan tutup özensizce onu mutlu edeceğimizi sandığımızdan mı?

Düşündüm ve çözemedim.
Biz neden böyleyiz?
Biraz titreyip kendimize gelsek olmaz mı?

p.s.
Nes, the nonValentine

Yazı tarihi: 12 Şubat 2010

Hiç yorum yok: