22 Temmuz 2009 Çarşamba

Kahrolası radar bırak yakamı(zı)

Feci bir şey.
Lanet olası bir hadise.
Sevimsiz bir his.
Sıkı, okkalı, sağlam bir sağ kroşe.
Kaş açan, kız kovalayan...
Radardan bahsediyorum.
Kadınların radarından.
Cilveli olmak gibi,
yuvarlak hatlara sahip olmak gibi,
ne bileyim işte topuklu ayakkabıları, ruj sürmeyi sevmek gibi.
Kadınlar dünyasına has, erkeklerin yakınından uzağından geçmeyen bir durum.
Kalıtsal, genetiksel, hormonsal ne derseniz deyin.
Bu da kahrolası huylarımızdan biri.
Var mı var.
Oluyor mu oluyor.
Dünyanın en güzel, en seksi, en alımlı, en hoş kadını salınsın sevgilinizin yanında umrunuz olmaz. Hiç rahatsız etmez.
Bazen...
Ama bazense;
tüm o kalabalığın içinde tutar bulursunuz uzaklardan bakan o gözü.
Radar gibi yakalarsınız.
Vahşi bir hayvan gibi, dişi bir kaplan gibi tırnaklarınız çıkar, boğazınız şişer, nefesiniz takılır.
Çarpışan bakışlar birbirini deler geçer.
Potansiyel tehlikeler, eski sevgililer, çekemeyen kıskanç ruhlar, hiç bilinmese de hissedilen o "diğerleri" radar kapsamındadır kırmızı alarm eşliğinde.
Anlayacağınız "kadın olmak" pek zor bir iştir.
Ya sürekli salağı oynamak, ya da ucu bucağı gözükmeyen engin deryalar kadar geniş bir yüreğe sahip olmak gerekir.
Durum budur...

Yazı tarihi: 22 Temmuz 2009