27 Temmuz 2009 Pazartesi

Olağan günlük yaşam aslında olağanüstü güzel-2


Çarşamba ve Cuma'yı sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgililerim geliyor.
5'i birden.
Allah'tan başka ne isteyebilirim,
mutlu olmak için daha ne kadar uzun boylu bir sebebe ihtiyacım olabilir ki?
Bu kadar coşku hem de hepsi aynı anda kalbime sığar mı bilmem...

Haftalar öncesinden evde bir telaştır aldı başını gidiyor.
Geçen hafta İstanbul'daydık, şimdi Ankara'dayız.
Sevgililerin geleceği şehir Ankara.
Bizim hazırlık seremonisi İstanbul'dan başladı; ta Erenköy pazarından.
Zaten öylesine can alıcı bir yerde başlamaması söz konusu bile olamaz.
Pazara girer girmez, görünmez tül bir perdenin arkasına geçiyorum ve orada üzerime ectasy spreyi sıkılıyor bence.
Öylesine bir mutlu maymunluk, öylesine bir şuursuzluk size anlatmam mümkün değil.
Hele hele şu an tam mevsiminde olduğumuz şeftali tezgahlarının önünden geçerken kazara tanıdık birine rastlayacağım da karizma tamamen yerle bir olacak diye ödüm kopuyor.
Yetişkin/erişkin bir insan umuma açık bir yerde böylesine mi kapasite indirimine gider; kendini kaybeder...
Yapacak birşey yok; herkesin bir zaafı/zayıf noktası var; benimkisi de şeftali.
Kokusu, görünüşü, dokunulması ve tadı; hepsi birden fazla baştan çıkarıcı.
Sıradışı, başedilemeyecek kadar enfes bir meyve. Ben bazen yemeğe dahi kıyamıyorum.
Karar verdim bir daha dünyaya gelirsem kesin şeftali olarak gelmek istiyorum :)
Erenköy pazarından gerekli ve hatta gereksiz tüm teçhizatı aldıktan sonra bunların hepsi boy boy sepetlere, çantalara, kolilere konularak Ankara'ya gitmek üzere arabaya yerleştirildi.
Yola çıkmak için kontağı çevirdiğimde istibdat haddi doluluğundan hareket edemeyeceğiz neredeyse kesindi. Alamancılardan tek farkımız arabanın tek boş yeri olan üst tavanına iple bağlamadığımız valizlerimizdi.
Lastikler yarıya kadar kaportaya gömülmüş, yokuş yukarı tüm yollarda zavallı motorumuz kişniye kişniye, öksüre öksüre soluğu zar zor aldık Ankara'da.
Arabayı yüklemek 1 günümü, yollarda aldıklarımızla birlikte boşaltmak 2 günümü aldı.
Şimdi nakil tamamlandı, garnizon karşılama törenine hazırlanıyor.
Koku ve mutluluk nasıl bu kadar içiçe olabilir diye düşünüyorum; sabahları kaynayan marmelat kokusuyla uyanıyorum ve günüm tarifsiz bir şekilde güzel geçiyor.
Düzenli olarak elimde vileda bir yerleri paspaslıyorum.
Cam kapı sürekli açık, ev havalanıyor, içeride şeftali ve bahar esintileri...
Camlar ayna, eskileri çıktı yeni sineklikler takıldı, her odanın likit raid'i hazır, kapılar gıcır gıcır.
Havlular ve nevresimlerin takım olmasına özen gösteriliyor. Sakız gibi olmalı, mis gibi lavanta kokmalı...
Çocuklara vanilyalı, tarçınlı tırtıl kurabiye, büyüklere sarımsaklı Turkish mezeler, kahvaltılıklar, zeytinyağlılar pişiyor, pişiyor, pişiyor da pişiyor...
Hediye oyuncaklar gani, gezme planları gani gani...

Elimde kağıt, bazen kulağımın arkasında bazen saçımda bir kalem yapılacakları, alınacakları, unutulmayacakları sürekli yaz çiz modundayım.
Zannedersiniz ki Dünya Bankası'nın 5 yıllık kalkınma planı bizim evde yapılıyor, ben de Zoellick.
Bazen yapılacakları planlamak bizzat olayın kendisini yaşamak kadar güzel oluyor.
Yalnız ne kadar yazsam çizsem de üstesinden gelemediğim bir durum var.
Sevgililerim her sene 4'tü, bu sene 5 olacaklar. Şaşkınlıktan elimi ayağımı nereye koyacağımı bilmiyorum, yutkunmayı unutuyorum.
Başedemediğim kadar heyecanlı bir durum.
Ne zaman heyecansızsın ki diyececeksiniz...
Demeyin.
Heyecandan cevap veremeyeceğim işte!

Nes, Canlı- heyecanlı

Yazı tarihi: 27 Temmuz 2009