7 Temmuz 2009 Salı

Pop'un kralına veda


Dostları Michael Jackson'u şarkılarıyla uğurluyor

Şu anda NTV canlı yayında 25 Haziran 2009'da, 50 yaşında hayatını kaybeden pop'un kralı Michael Jackson'un Los Angeles'taki cenaze törenini canlı olarak izliyorum.
Bir devrin, dönemin kapınışına canlı olarak şahit oluyorum.

Bir çok ünlü isim, aile yakını ve önemli şahsiyet onun ölümü sonrasında duyduğu üzüntülerini, onu ne kadar çok özleyeceklerini, yerinin ne kadar doldurulamaz olduğunu, onunla ilgili hatıralarını ve onun sıradışı özelliklerini dillendiriyorlar.
İkonik ve ironik ay yürüyüşünün (moonwalk)her birinin üzerinde bıraktığı büyüleyici etkiden bahsediyorlar.
M.Jackson'ın 10 yaşında çıktığı bu serüvendeki daha önce hiç kimsenin cesaret edemediği her şeyi başarmadaki üstün çabası ve çalışkanlığından ne kadar etkilendiklerinden dem vuruyorlar.
Michael'in sahnede "öl ya da öldür" düşüncesini benimseyerek sahnede devleştiğini ve yaşamış, gelmiş, geçmiş en büyük sanatçı, en büyük şahsiyet olduğunu anlatıyorlar.
Michael'i keşfeden müzik yapımcısı, onun üzerinde birçok oyun oynamasına rağmen babasından daha çok sevdiği iddia edilen kişi uzun ve duygulu bir konuşma yapıyor.

Şimdi de Stevie Wonder konuşuyor. İlk cümlesi: "bu öyle bir an ki keşke böyle bir ana hiçbir zaman tanıklık etmeseydim"
Ve Stevie Wonder Quincy Johns'a yazdığı ve Michael'in daha önce inanılmaz güzel seslendirdiği şarkıyı piyano eşliğinde seslendiriyor. Hem sözler hem melodi oldukça duygulu.
Sonrasında ise NBA'in bu seneki şampiyonu LA Lakers'ta top koşturan ünlü basketbol oyuncusu Kobe Bryant Michael'le ilgili bir kaç cümle söylüyor, efsane basketbolcu Magic Johnson ise onun dehasını övüyor.
Onlardan sonra sahneye zencilere özgü kuvvetli ve muhteşem sesiyle Jennifer Hudson çıkarak arkasındaki büyük koro ve Michael'in sahneye yansıtılan görüntüleriyle "Will You Be There"i söylüyor.
Bence daha önce çıkan Mariah Carey ve Lionel Richie'den daha etkileyeci bir atmosfer yaratıyor. Söylediği şarkının sözleri çok etkileyici. Bir bölümünü aşağıda sizinle paylaşmak istiyorum:

In our darkest hour
In my deepest despair
Will you still care?
Will you be there?
In my trials
And my tripulations
Through our doubts
And frustrations
In my violence
In my turbulence
Through my fear
And my confessions
In my anguish and my pain
Through my joy and my sorrow
In the promise of another tomorrow
I'll never let you part
For you always in my heart

Bu anlamlı ve hüzünlü Michael şarkısından sonra ise bir general edasıyla ve tansiyonuyla bağrış çağrış konuşan kişi Rahip Al Sharpton oluyor. Bu heyecanlı amcanın az önce yakalanan duygusal havaya hiç yakışmadığını düşünüyorum. Her zaman her ortamda ayrık otlar olabiliyor :)

Benim de çocukluğumun bir kısmında olan ve sonrasında müzik kulağım, zevkim ve seçimlerim oturmaya başladıkça da dinlediğim 'Oldies but Goldies' lerde Michael'in yeri benim için de çok özel olmuştur.
En çok hangi şarkısını sevdiğim konusunda ayrımcılık yapamıyorum. Yine de ilk aklıma gelen şarkısı nedir diye sorarsanız 'Dirty Diana', 'Librarian Girl' ve 'The Way You Make Me Feel'in mutlaka ilk sıralamalara girdiğini söylemeliyim.

Nihayet rahip amcanın konuşması bitti ve yine sahnedeyiz. Favori sanatçılarımdan olan John Mayer gitarını konuşturarak "Human Nature"i söylüyor. Thriller albümünün en güzel şarkılarından biri: soft bir ses, soft bir şarkı...

Offf şimdi ise gelmiş geçmiş en güzel kadınlardan biri olan Brooke Shields mikrofunu aldı. Bakalım neler diyecek...
Michael ile tanıştıklarında 13 yaşında olduğunu ve o günden bu yana dostluklarının hep büyüdüğünü, nerede olurlarsa olsunlar birlikte çok eğlendiklerini, çok güldüklerini ve aralarında kuvvetli bir bağ olduğunu belirtiyor.
Her ikisinin de çok küçük yaşta spot ışıklarıyla tanışmalarının birbirlerine yakınlaştırdığını söylüyor. Michael'in herşeyi kalbiyle gördüğünü ve sevdiğini belirtiyor. Sözlerini bitirirken duygulanıyor ve gözyaşlarını zor tutuyor.

Brooke Shields'ten sonra sahneyi Micahel'in kardeşi onun en sevdiği şarkı olan 'Smile' şarkısını gözyaşları içinde seslendiriyor.

Ve şimdi de Marin Luther King III'nin oğlu konuşuyor. Bu tarz konuşmalar aynı rahibinki gibi duygusallıktan uzak şov amaçlı geldiği için anında diğer kanallara zaplıyorum...

Bu esnada evin telefonu çalıyor. Arayan yurtdışında yaşayan abimler.
Önce yengemle konuşuyorum, sonra da hasreti burnumda tüten 6 yaşındaki yeğenlerim Zeynep ve Alp'le. Önce Zeynep'le uzun uzun, kız kıza sohbet ediyoruz. Daha doğrusu etmeye çalışıyoruz. Çünkü ikizi enerji küpü Alp arkadan gelen çığlıklarıyla bizi rahat bırakmıyor.
Zeynep sohbetimizi sürekli bölerek Alp'i fırçalıyor sonra da bana tam bir lady kibarlığıyla geri dönerek az önceki sinirli ve cadaloz sesinden eser kalmadan yüksek bir cilveyle 'Sorry' diyor ve sohbetimize devam ediyoruz.
Allah kısmet ederse 20 gün sonra gelecekleri Ankara seyahatlerinde birlikte neler yapacağımızı konuşuyoruz. Bu sene çalışmıyor olduğum ve ful zaman onlarla olacağım için çok mutlular. Zeynep'in herhalde hayatında en çok güldüğü şey olan 'Recep İvedik'in filmi üzerine konuşuyoruz. Daha önce büyük bir şaşkınlık içinde, İngiliz aksanıyla sorduğu "Is there really such a person?" sorusunun cevabını ona anlatmaya çalışıyorum. Sohbet şenlikli bir şekilde devam ediyor...
Telefonu kapatıp NTV'ye döndüğümde "We're the World"ün söylenildiğini görüyorum. Sahnedeki herkes elele, kilise korosu gibi bir o tarafa bir diğer tarafa sallanarak. Hem tebessümle hem gözyaşlarıyla. Gerçekten mitleşmiş bir şarkı. Tüm zamanlarda da öyle kalacağından hiç şüphem yok.
Şarkı bittiğinde Jackson kardeşler siyah kıyafetler ve siyah gözlükler içinde veda konuşması yapıyorlar.
Acılarıyla ilgili birşeyler söylemeye, anılarını anlatmaya çalışıyorlar. Tüm törene damgasını vuran en acıklı sahne ise son sözü titrek sesi ve gözyaşları içerisinde babasının ne kadar mükemmel bir baba olduğunu ve onu çok sevdiğini söyleyen kızı Paris oluyor.
Hüzünlü bir sahne.
İlk başlarda hiç idrak edilemese de bir insanın başına gelecek en büyük acı ailesinden birilerini kaybetmesi.
Etinden et kopuyor.
Bu ancak zaman geçtikçe hissediliyor.
Bu acıya dayanamama zaman içinde ağırlaşıp gerçek yükünü hissettiriyor.
Yakınının acısını yaşayan herkese Allah'tan sonsuz güç ve sabır diliyorum.

Ve Michael sen, huzur içinde uyu, tüm sevenlerinin dediği gibi; Tanrı seni korusun.


Yazı Tarihi: 07 Temmuz 2009