31 Aralık 2010 Cuma

Veda Mektubu!

Vaayyy be, demek nihayetinde 2010'un son gününe geldik.
Bunu kaç kere daha kendi kendime söylesem, kaç kere daha sağa sola yazsam ve kaç kere daha takvimin önünde "31 Aralık" tarihini şaşı olacak kadar burnumun dibine soksam idrak edebilirim bilemiyorum.
2010 kadar sert rüzgarlı bir senenin bitmesi, hiç ölmeyeceğini sandığın süper güç birinin ölümünü bir türlü kabullenememek gibi birşey.
Bu yıl biterken tahminimin aksine çılgın bir mutluluktan ziyade mat bir donukluk şu an hissettiğim duygu.
*****
Daha önce de yıl sonu bilançoları çıkartmış; kiminde geldiğim hallere kahkahalarla gülmüş, kiminde kafama kafama vurmuş, kimi zaman kendime yaldızlı aferinler çekmiş, bazı bazı da olduğu an "niyesine" hiç anlam veremediğim olayların kuşbakışı görünüşüyle şaşkınlıklar içinde kalmıştım.
Şimdi bu yıl yapacağım hangi bilançonun kudreti yaşadıklarımın kar-zarar tablosunu çıkartmaya yetebilir, işte bu koca bir muamma.
*****
2010'a İstanbul'da girdik. Annem, abim, yengem ve yeğenlerim. O ve çocuklar hariç biliyorduk bunun son yılbaşımız olduğunu.
Eğlenir gibi yaptık, mutluymuşuz gibi güldük, ortalık süt-limanmış gibi davrandık, bu yıl herşeyin güzel olacağına inanır gibi gözüktük.
Normal olmaya çalışmanın anormalliğiydi yaşadığımız.
Yaşamındaki son yeni yıl kutlamasını yapan birine bunu hissettirmemek için elimizden gelen tüm maharetlerimizi sergiledik.
12'de ona sarılırken yutkunduk, içerlere gidip gözyaşlarımızı sildik ve durumu bilen biz üçümüz hiç gözgöze gelmemeye çalıştık.
Çocukların olan bitenden haberdar olmayan saf hallerine sığındık.
Babaannelerinin yaptığı en favori "tırtıl kurabiyelerini" yerken yaşadıkları mutluluğun maskesini aldık yüzümüze taktık.
*****
Ocak, Şubat ve Mart tahliller, MR'lar, pet ct'ler, tomografiler, ultrasonlar, dopplerler, kan sayımları, ilaçlar, vitaminler, iğneler, ağrı kesiciler, hastaneler, laboratuarlar, doktor muayeneleri ve sonuç beklemelerle geçti.
Kalbimiz ağzımızda, her sonuç bekleme sürecinde uykusuz, yeme-içmeden kesilerek ve tabii ki sürekli herşey normalmiş gibi davranarak...
Çıkan her bir kelimelik sonucu daha iyi anlayabilmek için tıbbıyeyi bitirebilecek kadar okuyup, araştırıp, soruşturarak...
Yurtdışında yaşayan abimler orada, ben Ankara'da bir dediğini iki etmedik annemizin; planlar yaptık, hayaller kurduk, meşgaleler bulduk, alıp her istediği yere götürdük, bir damla fazla su içebilsin, bir lokma fazla yemek yiyebilsin diye dünyaları önüne serdik, tüm olmazları oldurduk ömrüne fazladan sadece bir gün bile olsa katabileceğimiz umuduyla...
*****
Nisan gibi annemin hastalığına iyi gelebilecek birşey buldum. Daha doğrusu Allah karşıma çıkarttı, yolumu açtı.
Onkoloğumuzun onay ve tavsiyesiyle "arı sütü& propolis" yemeye başladı.
O an nereden bilebilirdim bunun yıllardır hayalini kurduğum kendi işimi yapmanın kapılarını açacağına bana.
Ve aynı zamanda hayatıma muhteşem bir aile sokacağını...
Onları kendi ailem yerine koyacağımı, böylesine yakın hissedeceğimi.
Annem hastalığı sebebiyle günden güne bu hayattan uzaklaşırken benim hayatıma mükemmel insanlar ve mükemmel bir iş getirmişti.
Bana Selçuk Solmaz, Serpil Solmaz, Melis Solmaz ve Melih Solmaz gibi dört harika insanı ve yapmaktan sonsuz mutluluk duyduğum işim "NeVital"i (http://www.nevital.com/) hediye etmişti.
Mayıs'da işimi kurdum. Binbir parçaya bölünerek.
Ankara, İstanbul, hastaneler, ev, eczaneler, medikallerle birlikte muhasebeciler, noterler, matbaalar, web designer'lar ve sabahlara kadar süren çalışmalarım arasında binbir parçaya bölünerek.
Hepsine değdi.
Anneme ışık oldum.
Ben bu işi kurunca gözlerindeki gururu, mutluluğu, sevinci gördüm. Dünyalar benim oldu.
O sevinç bölündüğüm her parçamı topladı, yapıştırdı ve beni eskisinden daha güçlü kıldı.
*****
O sıralardı yanlış hatırlamıyorsam yıllarr, yılllaaar önce izini kaybettiğim birini buldum.
Benim için çok değerli, çok başka biri.
Geçmişimdeki güzel şeylerden biri.
Güzel olarak kalabilen şeylerden biri.
Tamam geçmişi, geçmişte bırakmaya çalışıyorum. Günü yaşayıp, yarını düşünmek istiyorum.
Ve fakat güvende hissetmek için, iyi olmak için, yarına umut taşıyabilmek için geçmişimden getireceğim iyi bir şeylere ihtiyacım var.
Yeniden doğabilmek için, kendimi bulmak için...
Bir sığınağa,
Tutunmaya,
Ne yaparsam yapayım "eksik" olan o yanımı tamamlayacak bir şeye,
Kaygan olmayan bir zemine...
İçimdeki fırtınaları sakinleştiren birine...
*****
Baharla birlikte ben de yeniden güneşi görmeye başlarken...
Mayıs ortaları gibi olan oldu.
Kaçış yoktu.
Artık o lanet olası tünele girmiştik.
Ucunda ışık olmayan dar, karanlık, havasız, kesif ve ölüm kokan tünele...
Adım adım daha derine, daha çıkmaza, daha zifiri karanlığa...
*****
29 Temmuz 2010'da, Ankara'da saat 18:55'te bir elini ben, diğer elini ağabeyim tutup, saçlarını okşarken ve kulağına kelime-i şahadet getirirken sonsuzluğa uğurladık annemi.
Tansiyonu, nabzı, kalp atışları ve nefesi gözümüzün önünde o kadar drastik bir hızla düşmeseydi asla bırakamazdım onu, inanamazdım gittiğine, bilemezdim o an ölümü gördüğümü.
*****
Etraftaki herşey sessiz.
Upuzun servi ağaçlarının buz mavisi göklere giden başları arasında süzülen martı sesleri.
Bir tek onların sesi duyuluyor.
Dünya ağır çekim dönüyor.
Sadece gökyüzü görünen, o da hep dönüyor, dönüyor ve dönüyor.
*****
Şubat 2009- 29 Temmuz 2010 arasında yaşadığım bu zorlu süreçte teşekkür edeceğim o kadar çok insan, o kadar çok olay, o kadar çok hayat tecrübesi var ki...
Daha önce hiç bilmediğim duyguları, yaşanmışlıkları verdiler onlar bana.
Kimileri sadece iyi günümde yanımdalarmış, bunu gösterdikleri için teşekkür ederim onlara.
Kötü günümde yanımda olan birçok olağanüstü insan beni sonsuz özveri, sabır, anlayış ve şefkatle desteklediler, boyunlarına sarılıp ağlamak istiyorum.
"Dostluk" ne demekmiş, her zerresini bana tanıtanlar oldu.
Onlar, dizlerimin dermanı kalmadığında bacaklarım, nefesimin dermanı kalmadığında soluğum oldular. Ve ben ömrüm boyunca alacağım her nefeste onların tırnaklarına taş değmemesi için hep dua edeceğim.

Ayrı bir boyuta geçtim bu süreçte; ölümle yaşam arasında sıkışmış birçok insan tanıdım.
Bir adım öteleri yok, bir adım gerileri bir daha hiç gelmeyecek. Çürümüş ruhlar, çürümüş bedenler, erimiş kemikler gördüm. Kimisinin gözünde ölümü kabulleniş, kimisinde isyan, kimisinde "neden ben", çoğunda acı, çaresizlik ve ümitsizlik, pek azındaysa "ölüm ben sana meydan okuyorum kabadayılığı" vardı.
Bu dünyada çalışan doktorlar, cerrahlar, hemşireler, hastabakıcılar, teknisyenler, garsonlar, oda temizleyicileri tanıdım. Birçoğunu çok yakından...
Bu uğurda verdikleri insanüstü mücadeleye şahit oldum. Tevazularına, zekalarına, fiziksel dayanıklılıklarına ve çizgi ötesi duruşlarına sınırsız bir saygı ve hayranlık besledim.
Böyle insanların da var olduğunu bilmenin yüksek ulviyetini hissettim.
Onları tanıyınca bir zamanlar herhangi bir sıfatla hayatıma aldığım insanların sığlığını derecelendirmeye tenezzül dahi etmedim.
*****
Yurtdışına gittim, orada bir yaşama ait oldum.
Yeni insanlar tanıdım, hepsi birbirinden farklı bambaşka karakterler girdi dünyama.
Hayata bakışımı, o hayattaki "beni" görüşümü, kafamdaki yargıları, ağır çekim giden hayatımı değiştirdiler.
Endişelerimi alıp huzuru verdiler bana. Geçmişim olmayan bir ülkede sükunetle tanıştırdılar beni. Dersimi aldım, sağlam adımlarla yoluma yürüyorum bu sayede. Sonsuz şükran gönderiyorum onlara.
*****
21 Ekim'de ilk kez annesiz bir doğumgünü geçirdim, feci koyuyormuş adama onu anladım.
Yeni birileriyle tanıştım, onları tanıdığım için kendimi muazzam şanslı hissettiğim.
Uzundur uzak kaldığım hayatı yakalamaya çalıştım onlarla.
Gülmeye başladım, dolu dolu, uzun uzun sohbetler ettim, yanlarında güzelleştim, uçaktan inince "ben indim, iyiyim" demek için ilk onları aradım, kısa da sürse yeni hayatım oldu onlar bana.
Yenileyip beni, beni bana verdiler tekrardan.
*****
Biricik ağabeyime uzun süredir hayalini kurduğu birşeyi hediye ettim.
Ufak bir zeytinlikle doğumgününü kutladım. Bolluk ve bereket getirsin hanemize diye dileklerde bulundum.

Ve bir de kendime bir güzellik yaptım yılın sonuna doğru:
"Beyin kıvrımlarıma girdim" :)
Kendimi bildim bileli bir kedi fobim vardı, yendim onu. Kucağıma alıp sevmesem de henüz, olay tamamdır arkadaşlar, yıllarımı yiyen fobi, fobi olmaktan çıkmıştır, duyurulur.
Ben şimdi bu gazla kıvrımlarımın arasında temizlik yapa yapa ilerlemeye devam ediyorum, her an size de çarpabilirim amaaan dikkat!

2010 annemi aldı, canımı fazlasıyla yaktı ama öte yandan elimden tutup ayağa kaldırdı beni.
Kendime yeni bir hayat kurdum, kurmaya da devam ediyorum.
Başka zamanlara ertelediğim herşey için aksiyona geçme zamanı şimdidir, beni durduracak hiçbir şey kalmamıştır, 2011 sana önemle duyurulur.

Dilerim ki 2011'de hepimizin tüm istedikleri gerçekleşsin.Ve hatta herşey istediğimizden de iyi olsun!
Çünkü bazen yeterince istemezmiş insan kendisi için.

Huzurlarınızdan ayrılırken söyleyeceğim son söz... 2010, sana teşekkür ederim...


Hepinize iyi seneler!

Nes, the yeni caramel

Yazı tarihi: 31 Aralık 2010

Not: Böylesine duygu alaboraları yaşadığım ve birçok yeni insanla tanıştığım bir senede isimlerini buraya yazamadığım kişiler mutlaka olacaktır. Onların her birinden ayrı ayrı şimdiden özür dilerim.
Bilmelerini isterim ki onlar ömrüm boyunca benim en özel kuytularımda ve derinlerimde olacaklar.
Allah'ın selameti üzerinizde olsun...

Alper Tunga Kılıç, Alev Hiçsönmez Kılıç, Akdeniz Hiçsönmez, Tülin Hiçsönmez, Enis Çorapçı, Işık Hiçsönmez Çorapçı, Prof. Dr. Akgün Hiçsönmez, Prof. Dr. Gönül Hiçsönmez.
Prof. Dr. Ahmet Zileli, Prof. Dr. Aytuğ Üner, Prof. Dr.Yıldıray Yüzer, Prof. Dr.Yaman Tokat, Prof. Dr. Sadık Ersöz, Op.Dr. Onur Yaprak, Opr.Dr. Tolga Demirbaş, Opr.Dr. Derya Selamoğlu, Florence Nightingale Çağlayan Hastanesi 2010 hemşirelerinden Dilek ve Hanzey hemşire, Ankara Düzen Laboratuarı Hemşirelerinden Suzan hemşire, Ankara Parkmed Kliniği'den Gülsüm hemşire ve çalışanları, Ankara Köroğlu Eczanesi eczacıları Koray Bey ve Barış Bey.
Selçuk Solmaz, Serpil Solmaz, Melis Solmaz, Melih Fer Solmaz, Aynur Seskir, Şebnem Kaya Sal, Yalçın Sal, Hülya Erbilgin McDonough, Aslıhan Kuyumcuoğlu Çavuşoğlu, Tuğba Tünaydın, Burçak Bayraktar, Demet Bayraktar, Namık Bayraktar, Ülkü Bayraktar, Hande Turan, Balim İpek Erol, Aykut Ergezer, Gamze Ergezer, Ece Akgöl, Prof. Dr.Caner Durucan, Levent Peksu, Melek Peksu, Cenk Karlıtepe, Gökhan Kont, Şirin Kont, Sabine Müstecaplıoğlu, Yasemin Cicu, Banu Suman Bannwart, Lale Suman Koch, Dilek Mankır, Ayten Bolpaça, Cemile Bayraktar, Erdoğan Bayraktar, Tuğba Cansu, Eşref Yıkılmaz, Aybora Ayaz, Gonca Cengiz, Attila İşcen, Kemal Özen, Pınar Çebi Wilber, Ulca Süngü Misset, Kıymet Özyurt, Zafer Bulutçu, Tayfun Kazazoğlu, Sibel Aba, Yurdagül..., Yaşare Özcan, Hilal Özcan, Bilgin Akın.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

yine döktürmüş neslihan ablacımmm..duygu seline kapıldım gidiorummm..

Sibel Demirci

NeslihanVenusKilic dedi ki...

Teşekkür ederim Sibel'cim.
Fazla kapılmadan geri gel ama, bir üstteki "Tek ve bütünüm" yazıma gidebilirsin mesela ;)