1 Ocak 2010 Cuma

Ayşe Arman gazeteciliği


Kim ne derse desin ben bu kadını seviyorum.
Evet biraz fazla uçuk kaçık.
Evet farklı bir hayat yaşıyor.
Evet çok benmerkezci.
Bazen kendini öyle bir kaptırıyor ki, okurlarını enayi ve dünyayı sadece kendi etrafında dönüyor zannediyor.
Yaşadıklarını, yazdıklarını okurken kendi deyimiyle "oha falan oluyorsun"
Utanması, arlanması, gizlisi saklısı yok.
Şimdiye kadar herşeyin ilkini o yazdı.
Sevgililerinden başladı kocasında kaldı, yatak odasından girdi türlü fetişliklerinden çıktı, kızı Alya'dan başladı kaçamak tatillerinden bitirdi.
Sex&the City'in Turkish versiyonu gibi.
Annelerin hayalini kurdukları temiz aile kızı gelin adayıyla uzaktan yakından alakası yok.
Mürekkep yalamışların rol modeli hayatta olamaz.
Öyle her yanından idealizm fışkırmıyor.
Sağlam çatlak, sıkı arıza, yarı deli.
Çoğu kişi gıcık oluyor.
Boş yazdığını savunuyor.
Yazdıkları zırvalık, ıvır zıvır, Türkiye gerçeklerinden çok uzak diyorlar ama onu okumadan da edemiyorlar.
Kaile almıyorlar, hafife alıyorlar, onaylamıyorlar.

Oysa ben onlardan farklı düşünüyorum.
Tamam -tanıyor olsaydım- belki benim de içtiğim su ayrı gitmeyen süper yakın bir kankam olmazdı ama eminim ki onun aurasından uzak kalmayı da asla istemezdim.
Bence şahane yazıyor.
Hayat dolu, hiper enerjik!
Yazdığı herşey size uysa da uymasa da gerçek. Bunu kaleminde hissettiriyor.
Profesör edasını hiç takınmadı öyle bir gailesi, çabası da yok.
Zeki, akıllı, hin ve çok ama çok çalışkan olduğunun tersini kim iddia edebilir?
Sorarım size kaç kişi var etrafınızda tüm bu özellikleri tek bünyede toplayabilen?
Üstelik tüm bunlara ilaveten, kadın, Nuray Mert vari höde höde değil, Radikal gazetesi yazarı kıvamında değil, hep eğlenceli, hep öğretici, hep sarsıcı, hep vurucu.
Kelimelerinde... nasıl desem bir büyü var.
Bazen öyle tek bir kelime konduruyor, nokta vuruşu yapıyor ki arşın arşın yazılar yapamaz o kelimenin yaptığını.
"Yok artık" dedirtiyor.
İnsana insan olduğunu hissettiriyor.
Herkesin defosu olduğunu, şekil olup bunu gizlemek yerine açığa vurup, dalga geçip onlarla barışmayı öğretiyor.
Halı altına süpürdüğümüz tüm duyguları tutuyor bacaklarından yakalayıp başaşağı silkeliyor.


Bana acayip gazlar veriyor Ayşe Arman.
Yazmaya dair, hayata dair, kendime dair, bilmediklerime ve tüm çekindiklerime dair.
O olmasa, o böyle yazmasa ben bu yazılarımı hayatta yazamazdım, kendime bile söyleyemediğim hislerimi  içim yarılsa da dışarı çıkaramazdım.
Beni hayata böylesine bağlayan tutkunun kıyı şeridinde kenardan kenardan, usul usul takılır, ne uzar ne kısalırdım.
*****
Ayşe Arman'ın binlerce yazısını okudum. Bir ara kendime iş edindim; arşivine daldım, yazmaya başladığı andan itibaren bulabildiğim tüm yazılarını okudum.
Ve 2009'daki bayıldığım bir dolu yazısından belki de en beğendiğim son yazısını blog'uma eklemeyi can-ı gönülden istedim.
Bütün bir yıl böylesine şahane mi özetlenir!
Helal sana Ayşe, yürü be kızım!
Hadi gelin bu mustesna satırları birlikte okuyalım ;)

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=13343648&yazarid=12&tarih=2009-12-30

2009'un son yazısı
 

2009...
Bu yıl benim ölümle tanıştığım yıl.
Babalar gibi girdi bana bu yıl!
Babam öldü.
Bir sürü şeyi tetikledi.
Anlayamadığım anlam veremediğim şeyler çoğaldı. 
İçimden bir şeyler koptu gitti bu yıl.
Bu yıl babamı özlemekle geçti.
Durup dururken ağlamakla...
Çünkü hesabı kesilmemiş bir ilişkiydi.
Daha birbirimize söyleyecek sözümüz vardı.
Her şey yarım kaldı.
*


2009...
Benim için beyaz kağıdın üzerine çizilmiş kutuların yılıydı.
İçinde tarihler...
Ne zaman, ne yapacağım.
Evet bir tarafım uçarı, çılgın, hesapsız, kitapsız ama diğer tarafım...
Tahmin edemeyeceğiniz kadar planlı...
Her tarafımdan ajandalar çıkıyor.
Ayakkabı ya da çanta tutkusu yok bende, ajanda tutkusu var.
Üstelik bu yıl daha da feci hale geldim, eskiden bir haftamı organize ediyordum, şimdi 6 aylık planlar yapıyorum.
6 ay içinde kaç küçük haber yapacağım, kaç büyük, kaç proje hayata getireceğim, kitap olarak neyi gerçekleştirmek için canımı vereceğim...
*



2009...
Korkularımın arttığı ama korkularımın üzerine üzerine gittiğim yıldı.
Nihat Odabaşı'nın Hello'ya çektiği o erotik fotoğraflar için korkmadım mı?
Korktum.
Ardından söylenecekleri, yapılacak dedikoduları düşünmedim mi?
Düşündüm.

Ama içime sordum.
Baktım çok istiyor, yap diyor, bırak konuşsunlar diyor...
Yaptım.
İnsanın canının istediği şeyi yapmasının önemini anladım.
Ve bir çentik daha attım.
* 
 2009...
Arkadaşım Demet'le (Şen) yaptığım türban dizisi, benim için bu yıla damgasını vuran işlerden biriydi.
Anladım ki, milyonlarca küçük iş yapmak yerine, her yıl iki üç tane böyle büyük iş planlamayı hedeflemek gerekiyor.
Rutinini ihmal edemezsin mümkün değil ama daha çok yazan büyük işler oluyor.
Ve poponu kaldır, sokaklara çık, gazetecilik öyle yapılıyor.
Değerli olduğunu zannettiğin fikirlerin, oturduğun yerden yazmak...
Artık kimseyi baştan çıkarmıyor!

*
2009...

Benim için aynı zamanda spor yılıydı.
Hava olsun diye değil, canım istediği için de değil...
Mecburum.
Spor yapmayan kadınlar, adamlar bir süre götürüyor işi.
Sonra hemen bedenlerinden anlaşılıyor, spor yapmayan bedenler bükülüyor, daha kolay gevşiyor.
2009'da Dalya ve pilates hayatıma girdi.
Bu sene de devam edeceğim.
Ve şu gerçeği anladım:
Hangi sporu yaparsan yap, artık eskisi gibi nah zayıflıyorsun!
Onca hareket, onca egzersiz, onca kalori yakımı sadece yediklerini satın alabilmek için.


Bedenine verdiğin rüşvet...

*
2009...

Bu yıl 40 yaşına girdim ben.
Bu da bir dönüm noktasıydı.
Ama merak etmeyin bunalıma girmedim.
Benim 40'ım on yıl sonra olacak.
50'de başıma gelecekleri bilemiyorum.
Sizi doğduğunuza pişman edebilirim!
Tabii hâlâ yazıyor olursam...


*
2009...

Afrika ve Hindistan'a gittim.
Çok merak ettiğim iki yerdi, çok uzun kalamadım ama en azından o coğrafyanın, insanın düşünme biçimini, davranışlarını, duygularını nasıl etkileyebildiği
hakkında fikir sahibi oldum.

Daha bir sürü görmek istediğim yer var.
Elimde değil, çoktan planlamaya başladım...


*
2009...
Ertuğrul Özkök, “Ayşe Arman gazeteciliği” diye bir yazı yazdı. (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11561723&yazarid=10)
Beni bitirdi.
Mutluluktan havalara uçtum.
20 yıllık emeğimi onayladı.
O benim zekâsına en çok hayran olduğum insanlardan biri, dolayısıyla onun tarafından onaylanmak, benim kişisel tarihimde bir dönüm noktasıydı. Ölsem de gam yemem. Bu mesleği bıraksam da...
*

2009...
Kendimi en çıplak halimle insanların önüne koyduğum yıldı.

“Alya sevgilim ve ben...” kitabı, aslında benim en çıplak halim.
En sahici, en aile ve en ev halim...
Hayatımın bir dönemini, bir kesitini dondurdum.
Kitabın geliri de LÖSEV'e gidiyor.
Yaptığım en iyi şeylerden biri oldu.


*
2009...
Sosyal sorunluluk işlerine girdim. “LÖSEV için yaza kadar 100 bin TL bulacağım” dedim, neredeyse bir ay içinde 100 bin TL'ye yaklaştım. Bununla da gurur duyuyorum, başkaları için bir şeyler yapmanın insana nasıl huzur ve mutluluk verdiğini anladığım yıldır.
İnşallah devamı da gelecek, her sene başka bir vakıfla...
*

2009...
Topluluk önünde konuşmalara başladığım yıl.
Bu da korktuğum bir şeydi, yüzlerce insanın karşısına çıkmak. Onların gözlerinin içine bakarak bir şeyler anlatmak. Altından kalktım gibi, hatta birazdan bir tanesine daha gidiyorum. Buna da devam edeceğim, yaz olmadan en az altı üniversitede bu konuşmaları gerçekleştirmek istiyorum...


*
2009...

Beceremediğim şeylerin de yılıydı. Televizyon. Olmadı. İçime sinmedi. Yapamadım. Bütün o çekilen bölümler boşa gitti. Ama içine sinmeyecek bir şeyi yapmayacaksın, bunu da öğrendim.


*
2009...
Aşk emek ister bunu bir kere daha öğrendim. Aşkla seksi ayırmadığım için seks de emek ister. Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor. Elde etmek istediğin her şey için çaba sarf etmen gerekiyor. İyi bir aşk hayatı için, iyi bir orgazm için...
*

2009...

Çocuk denilen şeyin hızlı akan bir nehir olduğunu fark ettim. Bütün hücrelerimle hissettim. Benim küçük bebeğimin ne kadar hızla büyüdüğünü gördüm. Ve o hız, insana elinde olmadan bir gün gelecek bu çocuk benim elimden kayıp gidecek hissi veriyor. Ama yapacak bir şey yok.

*
2009...
Yüzlerce olağanüstü insanla röportaj yaptım. Onlardan çok şey öğrendim. Bir sürü konuya daldım, yeni kavramlarla tanıştım, o insanlardan öğrendiklerim beyin kıvrımlarımda yer etti. Biraz daha zenginleştim.
*

Ve işte, bir yıl daha bitiyor.
Yine bir sürü kararlar alacağım.
Yine büyük bir kısmını gerçekleştiremeden o yılı tamamlayacağım.
Ama bu bir gelenek, önemli olan önüne bir hedef koymak...
Ulaşılacak bir hedefinin olması...
Ben bu hayatı seviyorum.
Her anını...
Hepinize mükemmel bir 2010 diliyorum.
Biri sürü şey sığdırabildiğiniz, dolu dolu bir yıl.


Nesss, the Armaner

Yazı tarihi: 01 Ocak 2010

Hiç yorum yok: