21 Ocak 2010 Perşembe

Hiç güzel hareketler değil bunlar

Serdar Turgut'u tanır mısınız?
Bir ara Hürriyet'te yazıyordu. Siyaset, ekonomi, life-style... özel bir konuya/tarza yoğunlaşmış değildi.
Bence yazıları acayip komikti.
Nükteli esprilerine, ince zekasına ve kalemine hayrandım.
Sürekli gözlerinin şehla olması ve karısı Rana ile ilgili harika espriler yapardı.
Hiçbir yazısını atladığımı, hiçbir yazısından sıkılıp yarım bıraktığımı bilmem.
Müptelasıydım.
Velhasılı Serdar Turgut okumak bir güzellikti benim için, kendim için.
Sonra Hürriyet'ten ayrıldı, Akşam'da yazmaya başladı.
"Akşam" sıklıkla okuduğum, kimi yazarlarını beğendiğim bir gazete olsa da diğerleri gibi günlük okuma alışkanlığım olduğunu söyleyebileceğim bir gazete değil.
Bir, iki derken baktım adamakıllı unutmuşum Serdar Turgut'u ve yazılarını.
Aralarda açıp okuduğumda da eski tadı vermez olmuş, anlaşılan birşeyler gitmiş; ya o ya ben değişmişiz bu süre zarfında.
Boşuna dememişler gözden uzak, gönülden uzak diye...
Sonra 31 Ekim 2009'da köşesinde yazdığı bir yazıda "Kürt kızı Rojin'i dağa kaldırıp seks kölesi yaparım" dedi ve tüm şimşekleri üzerine çekti.
Olmadı, bu laf ona yakışmadı.
Büyük bir gaftı.
Çevirmesi, geri dönüşü yoktu.
Ha nedir, ben hala Serdar Turgut'u okumaya ve akıllı bulmaya devam ediyorum, bu yaptığı salakçaydı o kadar...
*****
Çetin Altan.
Nasıl desem?...
Yok n'apsam ne etsem yeteri kadar diyemem.
Mevzu Çetin Altan olunca benim gibi dünkü çocukların yorum yazması pek bi haddini bilmezlik olur.
Herhangi bir yazısını 2 dakikada okuyorsam 20 saat kendime gelemiyorum.
Feci çarpıyor.
Her yazarın, düşünürün, üretenin gelebileceği son nokta o bence.
Bir tarih, bir çınar, yaşayan ve yürüyen google :)
Peki tüm bunlara rağmen nedir?
Hayır, her düşüncesiyle hemfikir değilim.
Ondan daha iyi bildiğimden mi? Elbette ki o da değil...
Ama şu üç kuruşluk hayatımda benim de kendime göre bir dünya görüşüm, az da olsa bildiklerim, inandıklarım, aile kültürüm var.
Olmazsa, kan tutmazsa tutmaz, zaman zaman Çetin Altan'a bile...
*****
Ertuğrul Özkök...
Hürriyet'in 20 yıldır Genel Yayın Yönetmeni(GYY) idi.
Geçenlerde görevinden ayrıldı.
Onun da yuhaladığım da ayakta alkışladığım da görüşleri, yazıları olmuştur.
Ama, amaaaa birşeyi var ki onun adına ben bile tevazu gösteremem:
"Pazar yazıları"
İnanılmaz...
Nefes nefese okuduğum
Her Pazar yazısında kalemine, yaşadıklarına, anlatıma hayran kaldığım.
Birçok satırını arşivime geçirdiğim, yeni bir dolu bilgi, kelime, deyiş öğrendiğim
veee artık beni biraz tanıdınız, bu kadar etkilendiysem duygu dünyamı tam 12'den vurduğu Pazar yazıları.
*****
Güneri Civaoğlu, Hasan Pulur, Taha Akyol, Can Dündar, Mehmet Ali Birant, Hurşit Güneş, Ece Temelkuran, Güngör Uras, Oktay Ekşi, Mehmet Yılmaz, Sedat Ergin, Ahmet Hakan, Yılmaz Özdil, Cüneyt Ülsever, Hadi Uluengin, Kanat Atkaya, Ayşe Böhürler, Fatoş Karahasan, Mehmet Barlas, Engin Ardıç, Nihal Bengisu Karaca, İclal Aydın, Hasan Bülent Kahraman, Nazlı Ilıcak, Yavuz Donat, Hasan Celal Güzel, Hakkı Devrim, Doğan Hızlan, Haşmet Babaoğlu, Hıncal Uluç, Mahfi Eğilmez, Figen Batur, Gila Benmayor, Mine Kırıkkanat, Nuray Mert... ve daha adını şu an hatırlayamadığım bir sürü yazar...
Olabildiğince takip etmeye çalıştığım bu yazarlarla görüş ayrılıklarım, farklı düşüncelerim illa ki var. Ve bundan tabii daha ne olabilir ki?
Hepsi nitelikli birer aydın, hepsi Türkçe'yi nefis kullanan insanlar.
*****
Birini bütünüyle sevmek ya da yaradılışındaki hiçbir şeyi sevmemek ancak gönül gözüyle bakıldığında olabiliyor sanırım. (Bu konuya girersek çıkamayız, bunu ayrı bir yazı konusu yapalım, bana hatırlatın olur mu?)
Diğerleri için tüm duyguları aynı bünyede toplayabiliyorsunuz. Birbirini ezmeyen, birbirine hükmetmeyen düşünceler...
Oluru var, gideri yok :)
*****
Yılmaz Erdoğan, Mustafa Erdoğan, Gülben Ergen...
Gelelim bu aynı familyadan olan 3 nadide sanatçımıza
Yok, yukarıdaki yazarlar gibi şimdi de takip ettiğim sanatçıları tek tek yazacak değilim.
Bu yazının fikri bu üç şahsiyetten çıktı fakat gördüğünüz üzere ben henüz girebiliyorum...
Sevenleri, beğenenleri varsa şimdiden kusura bakmasınlar ama benim bu üçüyle de aram hiç iyi değil.
Elbette onların da yaptıkları güzel işler vardır ki bunca hayranları, bunca tanınmışlıkları, populariteleri süregidiyor.
Misal Mustafa Erdoğan "Anadolu Ateşi" gibi eşi benzeri daha önce yapılmamış, yıllardır kendini geliştirerek büyük başarılara imza atan ve Türkiye'nin yurtdışındaki gururu olan olağanüstü bir işin yaratıcısı.
Şapka çıkarır, ayakta alkışlarım.
Tersine konuşanın alnını karışlarım.
Kişiliği, inançları, fikirleri, tavırları, bıçkın delikanlı, aşiret ağası nidaları bana terstir o ayrı.
Ve tencere kapak zevcesi Gülben Ergen.
Iyyyy adını bile duyunca tüylerim diken diken oluyor.
Girin google'a, yazın şımarık ve kendini beğenmiş, direkt karşınıza Gülben'i çıkartır.
İnsanların geçmişlerine bakmadan, kumaşlarına bakmadan herkesi aptal bir tek kendilerini zeki sanan kraliçe edalarına bürünmeleri beni çileden çıkarıyor.
Sözüm yok, kadın çok çalışkan, dur durak bilmiyor, sesini ve şarkıcılığını çok geliştirdi, üstelik cilveli, şen şakrak, oldukça güzel bir Türk kadını ama be güzelim neden kendi kulvarında koşmaz, hakettiğin saygıyı orda bileğin hakkıyla almazsın?!
Neden sürekli bel altı vurur, gündemde kalmak için milletin gözünü çıkartırsın?
Neden sürekli burun deliklerin şişik şişik gezer, gözlerinden hırs fışkırtırsın?
Neden iki bacağını kırıp biraz beyinin dizinin dibinde oturmaz da sürekli en şımarık halinle kahkahalar atar, atar ve tepemizin tasını attırırsın?
Bir diğer sevilmeyen giller ise abilerin abisi Mükremin Çıtır abisi.
Tamam, o, o zaman için iyi bir işti.
Halk sevdi, iyi tuttu, reytingleri yuttu ama devir değişti be Mükremin abi.
O dünya bitti, gitti, kül oldu.
Dağa kaçtı, kedi fareyi yedi, fare dağ doğurdu...
Di mi yani?
Artık diyorum, bu Mükremin Çıtır şanını yürütme sevdandan vazgeçip, şu herkeslere adından bile fenalık getiren deli saçması "çok saçma hareketler bunlar" durumlarını bitirsek diyorum.
Miadı doldu diyorum.
Etrafta kişiliğini bulmaya çalışan, tüm gün boş boş karşılarındaki aptal kutusuna bakıp ordan öğrendikleriyle erginleşmeye çalışan beyinler var.
Onlar da ana kuzusu
Yazık günah değil mi?
Sonra orda burda senin gibi ağır abilerin suratını avuçlayarak kedi yavrusu sevdiğini sanan ablalar,
bey abilerin omzuna kolunu atarak asker arkadaşıyla foto çektirdiğini sanarak gezinen yengeler,
masalar üstünde şıngır şıngır döktürüp gecenin bilmem kaçında zatıallerini Obama arayacağı için tek varlığı/şahsiyeti iphone'nunu elinden düşürmeyen gelincikler
ve bilumum "hiç de güzel hareketler değil bunlar" silsilesi içinde şaşkın şaşkın kıvranan nesiller yetişiyor.
Ben diyeceğimi dedim;
Bir insanın yaptığı bazı şeyler salakça olabilir, bu onu bütünüyle sevmek veya sevmemek sebebi olmayabilir
de....
Sen kendini düşün
Bu giller sizin bitirim gillere benzemez, adama yapıştı mı ne olduğunu anlamadan kancayı takar ocağına incir acağı dikerler valla
İşin günahı da sevabı da senin boynuna
Sonra senin gibi bitirim delikanlılara bi bakmışsın "yandı, bitti, kül olduuu" yoluna Niyazi olmuşlar
Geride ne "hareketi" kalmış, ne "çok güzel"i...
Geride kalan herşey sadece ama sadece Niyazi olmuş be Çıtır abi, ayıp olmuş, yazık olmuş, günah olmuş...

Nesss, the düşünen, düşündüğünü söyleyen

Yazı Tarihi: 21 Ocak 2010

Hiç yorum yok: