4 Haziran 2008 Çarşamba

Ev halleri




Son bir haftadır ev cümbüş curcuna.
Pazar yerine ilaveten bayram yeri karmaşası; son sürat dört nala şahlanmış, almış başını gider vaziyette.
Bizimkiler geldi.
Ankara’dan annem, kendi ve taşıyamadığı bir dolu valizi ile...
Valizleri dolduran üst baş filan değil; getirdiği içgüveysinden hallice kayıt dışı toptancı hali.
Gelinen yer Ankara, geldiği yer İstanbul, valiz içi çeşitli muhteviyatın ikram edileceği “gurbetten geliyorlar, özlemişlerdir” dediği Arabistan çölleri değil Avrupa’nın başşehrinden gelenler :-)

Diğer bizimkiler; yurtdışında yaşayan abim, yenge ve 5,5 yaşındaki ikizler Alp ve Zeynep.
Bu sene yapılan program diğer senelerden biraz daha farklı.Abim ve yengem evliliklerinin 10.yılını kutlamak üzere başbaşa romantik bir tatil planı içindeler ve çocuklar bize sepet.
Yalnız ufak bir sorunumuz var;
Bu iki dünya şirini bir araya geldiklerinde voltranı oluşturarak etrafa Hiroşima şiddetinde zararlı olabilme gücünü yaratabilme yetisine sahipler.

Hala, yani onların deyimiyle Nestle veya Nesquik tüm gün işte, sabah 7- akşam 7 ondan hayır yok.
Babaanne var gücüyle dirense bile max 3 saat sonra kadıncağız isyan bayrağını çekiyor. Güçlerin birleştirilmesi amacıyla Ankara’daki anneanne de İstanbul’da yaşayan teyzeye çağrılıyor. Teyzede biri 8, diğeri 2 yaşında iki bomba delikanlı.

Durumun biraz karışık olduğunun farkındayım. Baştan toparlayacak olursam kısaca şöyle:
5,5 yaşındaki yeğenlerim Alp& Zeynep’in 1 haftalık Türkiye ziyareti sebebiyle, tek kişilik mütevazı hayatım biranda;
Babaanne, anneanne, teyze, enişte, 8 yaşındaki Kerim ve 2 yaşındaki Doruk’la içiçe geçen bir haftaya dönüşüverdi.
Diğer tarafta da takviye güç ba’abında, 3 sokak ötemde yaşayan kuzenim Dila ve onun 8 yaşındaki kızı İlayda 911 misali her an göreve çağrılma bilinci ile 24 saat telefonun diğer ucundaydılar.
Onlar gelmeden önce bu kadar insanın yeme içme, yatma kalkma, aktivite aksiyon, kalma gitme, lojistik psikolojik her durumu gözönünde bulundurularak planları yapıldı.Kendimizce her duruma hazırlıklıydık.
Mutfak ve buzdolabı tıka basa. Yatak, yorgan, yastık, nevresim, battaniye, havlu ne varsa kolalandı, yumoşlandı, gıcır gıcır, pırıl pırıl.
Tabak, bardak, çanak hızlı geri dönüşümle adet olarak bizi kurtarır.
Hediye oyuncaklar da tamam.
Hazırız.
Ve geldiler, ta tammmm.
Tüm aile bir aradayız: öpüş koklaş, sarmaş dolaş. Cümbür cemaat, gırgır şamata gırla.
Aile olmanın en güzel yanı; uzun kahvaltılar, şenlikli yemekler, arabada kucak kucağa gitmeler, birbirine verilen havadisler, her kafadan çıkan sesler...
Evde çift kale futbol maçları, şarkı söyleyen ve dans eden oyuncak bebeği 1500 kere kurup kurup karşılıklı dans etmeler, dvd kavgaları, banyoya kim önce girecek kovalamacaları... hepsini doyasıya yaşıyoruz.
En bal-kaymaklısı da haftaiçi birgün işi kırıp çocuklarla yapılan havuz sefası.
Her yanda çığlık, kahkaha, bitmeyen bir giydirme soyma, güneş kremi sürme, şapka takma, uyuma uyandırma, duş aldırma seromonisi.
Bu 1 hafta ne zaman geçtiğini anlayamadan bitti bile.

Bugün itibariyle herkesi uğurladım.

Evim şu anda en çok neye benziyor biliyor musunuz?

Cevap veriyorum: "Horoz dövüşü arenasına".

Teftiş gelse minimum 1 sezon kapatma cezası yiyebilecek vaziyette.
Eh laf aramızda çok da itirazım olmaz, durum o ki; ancak kendimize gelecek gibiyiz :-)

Neslihan, Dağılmış
Yazı tarihi: 03 Haziran 2008

Hiç yorum yok: