2 Haziran 2008 Pazartesi

Mutluluk Tarifleri (Pakize Suda)

Pakize Suda'nın 31 Mayıs 2008 tarihli Hurriyet gazetesindeki 'Mutluluk Tarifleri' başlıklı yazısını çok beğendim ve okumayanlar için burada sizinle paylaşmak istedim.

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=9064283&yazarid=33


Mutluluk tarifleri

Akşam oluyor, eve dönüyorsunuz. Pencereniz ışıklı. İçeri giriyorsunuz sofra kurulmuş. Herkes iyi.
*Üç gündür aklınız başınızda değil. Bir test sonucunu bekliyorsunuz. Zaman geçmek bilmiyor. Nihayet... Yaşasın!
*Sabahın erken saatleri. İstanbul sessiz. Boğaz'ın kıyısındasınız. Bir şilep geçiyor, bir martı bağırıyor, bir karabatak suya dalıp çıkıyor, bir motorun sesi geliyor.
*Ayrılığa alışmaya çalışıyorsunuz. Zor. Köprüleri tam atmamışsınız henüz. İçinizde bir umut, gözünüz kulağınız telefonda. "Bip bip"... Beklediğiniz mesaj geliyor.
*Okuldan geliyorsunuz. Evde poğaça kokusu. Anneniz sesleniyor. "Limonata da var."
*Arabada gidiyorsunuz. Yaşadığınız şehir arkada kalmış. Sağınızda solunuzda çiçek açmış ağaçlar, uzakta yemyeşil tepeler, aralarda kırmızı damlı beyaz badanalı küçük evler. Bir kır kahvesine yanaşıyorsunuz.
*Uyanıyorsunuz, içeriden kızarmış ekmek kokusu geliyor.
*Koltuğa yayılmışsınız. Elinizde sizi çok sarmış olan bir kitap. Yanınızda kahveniz.
*Tatile çıkmaya iki gün kalmış.
*Birazdan sevgilinizle buluşacaksınız, kendinizi çok güzel buluyorsunuz.
*Doğduğunuz şehre gidiyorsunuz birkaç günlüğüne. Anneniz babanız mutlu. Yeniden çocuk oluyorsunuz.
*Galiba o da size karşı ilgisiz değil.
*A! Ağrı kesildi!
*Belki on yere CV'nizi bıraktınız. Ama tık yok. Tam bu topraklara sitem etmekteyken bir telefon!
*Bir hasta ziyaretinden dönüyorsunuz. Hastanenin kapısına çıktığınızda derin bir nefes alıyor ve hayata doğru yürüyorsunuz.
*Elinizde bira, dev ekranda maç seyrediyorsunuz. Üstelik sizin takım 2-0 önde.
*Hava buz gibi. Donarak geliyorsunuz eve. Ocağın üstünde çaydanlık!
*Bir el ensenizde, şakaklarınızda, sırtınızda, omuzlarınızda dolaşıyor. Gevşiyor, gevşiyorsunuz. Uyumak üzeresiniz.
*Bir yaz günü, yeni yıkanmış, çiçekleri sulanmış, denize bakan balkonda sofra kuruyorsunuz. Bir içeri, bir dışarı...
*Çocuğunuzun üç gündür düşmeyen ateşi düşmüş.
*Kapı çalınıyor. Açıyorsunuz. O!
*Onu ilk kez görüyorsunuz. Camın arkasında, minicik, pembe, uyuyor.
*Uyanıyorsunuz, aklınıza geliyor, "Bugün pazar." Yeniden uyuyorsunuz.
*"Oğlum doktor" diyorsunuz.
*Böyle yüzlerce "an" sayılabilir. Ne kolay olduğunu gördünüz mutlu olmanın. Herkes gün içerisinde defalarca mutlu hissedebilir kendini. Maksat farkına varmak elbet. İdrak etmek.
Ha, ama sizin kafanızda "büsbüyük" tarifler varsa onu bilemem. İşiniz zor.

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=9064283&yazarid=33

Hiç yorum yok: