12 Haziran 2008 Perşembe

Yüzbirdebir

Ağla, ağla, ağla içim çıktı dün gece.
Oysa gayet de orta şekerli bir gün geçirmiştim.
Ondan önceki 4 gün ise bütünüyle harika.
Mutluluğumu bozan, canımı sıkan, tadımı kaçıran hiçbir şey yok. Hatta tam tersi keyfim gayet gıcırında.
Birkaç gündür, seyahatim sebebiyle spor yapamadığım için akşam sevgili hasreti çeken aşıklar misali sporuma kavuştum ve büyük bir huşu içinde harika bir performans çıkardım.
Sonrasında Euro2008 Türkiye- İsviçre maçı var. Gruptan çıkma şansımızın devam etmesi için bu maçı kesin almamız gerek. Sabahtan beri heyecan dorukta, içim içime sığmıyor. Zaten bu sığmamazlık sebebiyle koşu bandında ‘hız- mesafe’ performansımda en iyi derecemi yaparak kendi rekorumu kırıyorum.
Fiziğim yoruluyor ama ruhum bir türlü dinginleşemiyor.
Spor salonumun organize ettiği sinema perdesinde arkadaşlarla maç izlemeye koyuluyoruz.
İlk yarı bol bol top ceza sahamıza, yüreklerimiz ağzımıza gidip gidip geliyor.
Golsuz sonuçlanan 45 dakika sonunda keyfim kaçıyor; “hadi Türko’lar, hadi atın bir goooolll” diye yakarıyorum.
Gerginim ya; sosyalleşmeden, ayaklarımı altıma çekip, bağdaş kurup kanepeme kurulmak için ikinci yarıyı seyretmek üzere eve geliyorum.
O sırada İsviçre’li arkadaşım Francesco’dan sms geliyor:
“Hey sweetheart, I know u’r watching it, w’r enemies tonight, ha? ;-)”
“Olur’mu öyle şey Francesco’cum, we’r friends 4ever, spor centilmenliktir, iyi olan kazansın” tadında bir cvp yazıyorum....
.... ama ne yalan söyleyeyim, biz kazanalım istiyorum hem de tüm kalbimle.
Semih’in golü, Volkan’ın şahane kurtarışları ve en nihayetinde de 90+2’de gelen Arda’nın harika golü ile sevinçten kafam tavana vuruyor.
Haydi Türkiye’m go, goo, goooo çığlıkları ile içimde uçurtma bayramlarını uçuruyorum.

Bu güzel 2-1'lik skordan sonra günü kapama vakti geliyor. Bir hayli yorgun ve uykulu olduğum için yastığa 5 kala uyuyacağımı hissediyorum.
1-2-3 dakika geçiyor tık yok. O tarafa dön, bu tarafa dön, koyunları çitlerden 3-5-15’er 15’er atlat nafile.
Her geçen dakika zihnim beni daha derinlere götürdüğü için uykum daha çok kaçıyor.
Büyük bir sürpriz olarak yaşadığım son 4 günü düşünüyorum. Ne güzel, beni mutlu eden ve unutulmazlarım arasına giren bir hayat tecrübesi olduğunu.
Önümüzdeki günlerimi merak ediyorum. Hayatın bana neler sunmaya hazırlandığını.
İyiler iyi de, kötüler için içim bir hoş oluyor.
Geyikleşiyorum sonra.
Bana küt diye birşey olursa ayakkabılarımı şu kuzenime bırakırım, elbiselerimi bu kuzenime, onumu buna, şunumu ona....
Sonra, karanlıkta görmesem de başucumda duran kitabın kapağı zihnimde beliriyor:
“Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey”.
Sanane benim yapmam gereken şeylerden, keyfim ne isterse onu yaparım diye başkaldırıp almamıştım bu kitabı ilk çıktığında ama sonra sevgili abim bana hediye edip, okumaya başlayınca bunca zaman okumadığıma hayıflanmıştım.
Kitap çoktan bitti ama ara ara bakmak için başucumdan kaldıramıyorum.
Ve bunca zamandır başucumda duran, okuduğumca gayet keyif aldığım hatta başlığı ile bana yaşama sevinci aşılayan bu kitap, koyunları saydığım bu gecenin kör vaktinde beni ucu bucağı belli olmayan bir tedirginlik, huzursuzluk denizine atıyor.

Yaşadığım bunca dolu dolu güzel günler
Eşim, dostum, tüm sevdiklerim, ailem
Sevdiğim işim, sevdiğim evim, sevdiğim hayatım
Hayallerim-hayalkırıklarım, gel-gitlerim, yaptıklarım-yapamadıklarım...
Allah hepinizden razı olsun....
İyi ki hayatımda vardınız da....
Ya birden bire bana birşey olursa
Ya tüm noktalama işaretlerimi hoyratça harcamış ve son noktaya gelmişsem
Ya söz sırası “Sahne!” nin değil de “Perde!” ninse....

Üzüntüden kahroldum
İkigöz iki çeşme,
İçimdeki 101’in kabuk bağlamayan 1’lik ukdesi ile omuzlarım sarsıla sarsıla ağlamaktan alıkoyamadım kendimi.

Affedin beni, çok ağladım, çok üzüldüm, yazmak istedim...
Not: "Ağla, ağla açılırsın" lafı boşa değilmiş. Ağladım, ağladım açıldım; hem de kabakçiçeği gibi. Bugün tüm günüm oldukça hoş sada geçti. Akşam katıldığım 'Müzik Dinletisi' de ferahlamış ruhuma cila çekti. Merak edip, kaygılanan arkadaşlara duyurulur, canımsınız...:-)
Not2: Yazım bugünün sabahında, notum ise ertesi güne bağlandığım gece yarısında yazılmıştır.
Yazı Tarihi: 12 Haziran 2008

Hiç yorum yok: