11 Kasım 2009 Çarşamba

Eşrefff, Eşrefff yine yapamadım Eşreffff


Eşrefff, Eşrefff yine yapamadım Eşreffff.
*****
Ne yalan söyleyeyim aklımdan geçmedi değil.
Birbirimize bakmadan, karşımızdaki aynadan gözlerimize takılmış konuşurken bir an için kendimi sana değil de ona teslim ettiğimi düşündüm.
Aynadaki bizi gördüm.
Ben ve omzumun hemen arkasından bana memnun gözlerle bakan o...
*****
Yavaş yavaş tokalarımı çözmeye başlıyor.
Saçıma dokunuyor uzun uzun.
İncitmeden, nazikçe, narince davranıyor.
Kadife kadife tarıyor.
Tarıyor kokluyor, kokluyor tarıyor.
Sanki kendinden geçiyor.
Nasıl da mutlu.

Oysa ben?
Ben vicdan azabından kahroluyorum.
Kahrolmak da ne kelime?!
Ölüyorum, eriyorum...
Herşeyin daha kötü olmasından ölesiye korkuyorum.
Ama yerimden kımıldayamıyorum.
Ona, sahip olduğu tutkuya kızamıyorum.
Sanki mıhlanıp kalmışım.
Lanet olası bir salonda, lanet olası bir sandalyenin tepesinde onun bana yapacaklarını bekliyorum çaresizce.
%100 teslimiyet.
Maktül ve katil...
Dört tarafımız ayna.
Aynalar kaçacak, saklanacak yer bırakmıyor.
Düpedüz ortadayız.
Ben, o ve sadakatsizliğim başbaşayız.
Kendi kendime bakmaya utanıyorum.
Aynada kendimle, gözlerimle başbaşa kalamıyorum.
Kalırsam biliyorum, aklım senin yanına kaçacak.
Kaçınca biliyorum geri gelmesi uzun olacak.

Kahretsin, Allah kahretsin...
Ne işim var benim bu adamın yanında?
Nasıl izin verebildim beni kandırmasına?
Ne demeye beni mutlu ettiğin sayısız günü bir çırpıda silip bir başkasının ellerine teslim ettim kendimi.
Nasıl, nasıll, nasıl yapabildim bunu sana Eşref!
Hangi akla hizmet kabüllendim bu adamın üzerimdeki hegomanyasını?

Şimdi bir yabancıyla, kendimin bile tanımadığım duygularımla yalnızca;
Siyah ya da beyaz
Güzel ya da çirkin
Doğru ya da yanlış
İhtiras ya da yanılgı olabilirim
Ama hepsinin sonunda derin ve telafisi olmayan bir biçimde pişman olacağım.

Şahsiyetsizliğimi aynada yakalayan gözlerim başka şeyler de görmeye başladılar: 
Alnımın orta yerindeki bir yaradan çıkıp beni kemirmeye başlayan karıncalar.
Milyonlarcası alnımdan, şakaklarımdan, yanaklarımdan geçerek boynuma indiler.
Boynumdan omuzlarıma geçiyorlar.
Aynada kendi gözlerimi, arkamdan saçlarıma dokunan bu yabancı adamı, tüm bedenimi yemeye hazırlanan sayısız karıncayı ve hepsinin arkasında, boyutsuz bir uzaklıktan bize bakan seni görüyorum Eşref!
Kollarını göğsünde kavuşturmuş hiç konuşmadan bize bakıyorsun.
Her zamanki gibi derin derin!
ama bu sefer incinmiş...
bana kırılmış, yüreğinle birlikte bakışların da uzaklaşmış.
Ordasın ama gitmişsin.
Şimdi ordasın ama bir daha olmayacaksın.
Biliyorum bu ihanetimi hiç kabullenmeyeceksin.
Oysa, oysa...ben seni aldatmayı hiç istememiştim
Oysa ben senin prensesin olmayı ne çok sevmiştim Eşref!
*****
Ot gibi yaşıyoruz ottt.
Bitkilerin kökleri var.
Toprakta.
O kökler sayesinde uzuyorlar.
Belli periyotlarda da, onları budamak gerekiyor.
Değil mi ama?
*****
İyi ama insanlara ne oluyor?
Sürekli toprağa kök salmış bitkiler misali budanmak, kırpınmak gerekiyor.
Her ay, her ay, her ay ödemesi aksamayan faturalar gibi başımıza bela oluyorlar.
Dursanıza durduğunuz yerde!
"Sevgili saç diplerim,
Bu ay hem kredi kartı ekstrem hem de faturalarım çok yüklü geldi.
Biraz insaf edin de bu ay uzamayın olmaz mı?"
Yemezler...
Olmaz.
Olmuyor.
Daha ne olduğunuzu anlamadan bir bakıyorsunuz cırt diye bir ay geçivermiş.
Ve siz bir ay önce kuaförünüze verdiğiniz maaşınızı hatırlayınca sinirden Ayşe teyze cıırrrttt misali orta yerinizden...
Ama böyle de dolaşılmaz ki.
Bu bakımsızlık hasta eder insanı hastaaaa.
Sabah aynadaki görüntünle kavga edip durursun.
O sabah, o gün ve kuaföre gidilene kadar geçirilen tüm günler dünyanın en çirkin kadınısındır.
Yağmurdan korunmak için saçak altında ezilip büzülerek yürümeye benzer hallerin.
Ta kiiii
Kendini en güzel, en mutlu ve en ait hissettiği o yere, o adama, bir rulo parlak aliminyum folyeyle sarılmış, krepelenerek 5 kafaya çıkmış saçlarına kavuşana kadar.
Herşey bittiğinde kesime, renge, föne, karşındaki aynadan sana göz kırparak bakan dünyanın en güzel kadınına ve tam arkanda duran kuaförüne aşık olana kadar ;)

Sevgili kuaförüm Eşref,
İçin rahat olsun. Yukarıda yazdıklarım bugün yaşadığım bir andan yola çıkarak yarattığım bir mizansenden ibaretti. Şu an saçlarım feci durumda olsa da, sen İstanbul'da ben Ankara'da ayrı ayrı yaşasak da tüm sadakatimle sana kavuşacağım günü bekliyorum.
Ben seni hiç aldatmadım, aldatmayı hiç sevmem ;)))

Sevgili Beyler,
Kadınlar kendilerini güzel ve iyi hissettiren adamlara sonsuz bir sadakat ve aşkla bağlıdırlar.
Ama ah o aşk!
Nasıl da duru, kör edici ve fedakardır.
İşte bir tek o zaman geri kalan herşey teferruattır.
Bilir misiniz? ;)


Nessss, the Saç insan

Yazı tarihi: 11 Kasım 2009

Hiç yorum yok: