5 Kasım 2009 Perşembe

"Nefes: Vatan Sağolsun"

Oyy, oyyy, oyyyy.
Ben ne yaptım?
Yaktım yaktım, kavurdum kendimi.
Bile bile başıma gelecekleri kendi ellerimle kendimi ateşe attım.
Bile bile lades dedim, göre göre yağlı ipi boynuma geçirdim.
Ama bu bana az bile!
Böylesine man kafaya az bile bu!
Beter olayım beter!!!
*****
"Nefes: Vatan Sağolsun" filmi 3 haftadır vizyonda.
Yer gök inliyor "Nefes, Nefes..." diye.
Köşesinde filmi yazmayan köşe yazarı kalmadı.
Gazeteler sürmanşet...
Gün geçmiyor ki bu filmle ilgili yazılmış bir habere rastlamayalım.
Vizyona girdiği 17 Ekim'den bu yana her gün izlenme rekorları kırıyor.
Sokakta konuşuluyor, televizyonda tartışılıyor; ana haberlerde, talk-showlarda, magazin programlarında, internet sitelerinde, bloglarda, forumlarda, okullarda, telefonlarda, otobüslerde, kaldırım aralarında, berberlerde, barlarda, kafelerde, restoranlarda, kadınların Behlül'le Bihter'i konuştuğu altın günlerinde bile!
Genci, yaşlısı, kadını, erkeği, askerlik çağındaki, militaristi, anti-militaristi, milliyetçisi, cumhuriyetçisi, demokratı, halkçısı, sosyalisti, Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Alevi'si...
Tüm parti başkanlarından tutun da Genel Kurmay Başkanı'na kadar gidildi film izlenmeye.
Akın akın...
Türk ordusunun Genel Kurmay Başkanı diyorum, daha ne olsun yuhhh!!!
*****
Ama sen ne yaptın?!!!
Filme gitmek yerine odun hatta kalas kalınlığındaki kafanın dikine gittin.
Taş yok yok beton yığını olmuş kalbinin korkaklığına yenildin.
Ayyuka çıkmış bencilliğinle bezenmiş zayıf şahsiyetinin gölgesine sığındın.
Bir ödlek gibi!!!
Filmi izlemekten kaçtın.
Şekersin ya erirsin sandın.
Onun yerine kafanı örümcekler bağlasın istedin.
İte kaka kendini götüren ruhunu daha fazla cendereye sokmak istemedin, bakk bakkkk!

Yazıklar olsun yazıklar!
Şaşılacak şey.
Söyleyecek laf bulamıyorum.
Evet farkındayım; utançtan yerin dibine girdin, yüzün kıpkırmızı oldu.
Ama ah! Bilmez misin ki olgunlaşmalar, kişilik şekillenmeleri tam da böyle oluşuyor;
yerinde oturup ahkam kesmekle değil,
üzüleceğini bile bile hayatın içine atlamakla...
Edepsizliğini anladığında yüzünü kızartabilmekle.
Hatanı farkettiğinde bunu kabüllenerek itiraf edebildiğinde...
Ve artık söyleyecek lafın kalmadığında yeri bilenlere bırakmayı öğrendiğinde...

Şimdi söz Haşmet Babaoğlu'nun:

http://sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2009/11/02/seyircinin_de_nefesini_kesen_film

Seyircinin de nefesini kesen film!

"Nefes" filminin son jenerik yazıları perdeden geçti.
Salonun ışıkları yandı.
Kimsede çıt yoktu. Nefesimiz kesilmişti.
Neden sonra gövdemizi ağır bir torba gibi sürükleyerek çıktık.
Karnımız aç! Bir restorana oturduk.
Ama filmin etkisi öyle çöreklenmiş ki, ne içimizin ne de ağzımızın tadı kalmış!
Baktım, biz erkekler yine de çabuk toparlandık. "Gerçekler böyle işte!" havasıyla idare ettik.
Ama kadınlar için kolay değildi. Boğazlarından hiçbir şey geçmedi. Burunlarını çekip durdular.

***

"Nefes-Vatan Sağolsun" için türlü çeşitli yorumlar yapılıyor medyada.
Herkes sinema dili açısından çok iyi ve alabildiğine gerçekçi bir film olduğunda anlaşıyor da...
Kimisi militarist buluyor; kimisi alttan alta anti-militarist mesajların öne çıktığını iddia ediyor.
Kimileri "yeterince milli bir dik duruş" sahibi olmadığı için bozuluyor filme; kimisi "kadınlara karşı ayrımcı" bir film olduğunu söylüyor.
Bunlar ayrıca tartışılır.
Ama insanların filmi izledikten sonraki ruh halleri de analiz edilmeli.
Çünkü filmin öyküsü kadar çok şey anlatıyorlar.
"Nefes" seyircisi için küçük çaplı bir "aydınlanma" filmi!
Binlerce metre yüksekte, kar fırtınası altında bir sınır karakolunda "vatan sağ olsun" diye görev yapmak, şehirde sıcak yataklarındakilerin kafalarından geçenlere hiç benzemiyor.
Bu gerçeği filmin her sahnesinde görüp anlamak çok insani, çok basit ama çarpıcı bir "aydınlanma" durumu...

***

"Nefes" bir tavrın filmi değil. İnsandan yana bir tereddüdün filmi...
Savaşın tam ortasında durup düşünmeye başlamanın...
Artık sadece intikam almaya odaklanmış yüzbaşının karısına yazdığı mektupta "vatan sağ olsun diyeceğim ama vatan sensin" deyişinde (bir sürçme mi) belirginleşen tereddüdün filmi...

***

Hepsi bir yana...
Ah o şarkı!
Filmin sonundaki... Yazılar başlarken araya giren sahnedeki şarkı...
Küçük Emrah'ın o şarkısı...
"Sensiz ben nefes alamam" yok mu?
O şarkı ve o sahne yaktı kavurdu içimi. (Sırf o sahne için bile yönetmen Levent Semerci ve oyuncuları ayrıca kutlamak isterim.)
Ve... Ne haksızlık!
Filme adını veren bu şarkıdan nedense medyada pek söz edilmiyor!

http://www.vtunnel.com/index.php/1010110A/ecbc83adfa3074953bef447122a1db060684d58fe95240e92ec56c8aad9af091f687996c21a67d5118696

Yazı Tarihi: 06 Kasım 2009

Hiç yorum yok: