2 Kasım 2009 Pazartesi

Aşk, öfke, avuntu ve çeşitli yaşam çabaları

"OlasılıkSız"... tutun nefeslerinizi...
O nasıl bir sürükleyicilik öyle?!
Sürüklenmek ne kelime, kafa göz darmadağın dalıyorsunuz kitabın içine; David Caine'e, Jasper'e, Nava'ya, Doc'a...
Kurgusu karmakarışık.
Öyleee laf ola okunamıyor. Kafanızı vereceksiniz, dikkat kesileceksiniz. Kim kimdi unutmayacaksınız.
Biraz olasılık, biraz matematik, biraz fizikten çakacaksınız ki satırlarda yazanlar anlamlı gelsin.
Zeki olacaksınız; kurgunun ucunu kaçırmamak, zihninizde toparlamak için.
Yine de kendi zekamızın bir mercimek tanesi kadar olduğunu kabül etme olgunluğunu göstereceksiniz.
Uffff bittim kitaba bittimmm.
Şimdilik teaser'imi tadında bırakayım.
Müsadenizle detayları şu anda yazmaya çalıştığım "OlasılıkSız" yazımda vereyim.
Anlaştık?;)

Bugün annemin tedavisi sırasında okumaya başladığım Alain de Botton'un "Aşk Üzerine" kitabında- sonsuz kere bölünmeme rağmen- bir solukta 65.sayfaya gelmişim.
Şu anda absürdleşen "aşık" bakalım sayfalar ilerledikçe Chloe'ye olan aşkını hala Marksist bir düşünceyle yaşamaya devam edecek mi?
"Hoşuma gitmediğinden değil, haketmediğimi düşündüğüm için bu güzelliği yok ediyorum. Ben mikrobum!"

Sıradaki kitaplarım Grange "Koloni" ve Paulo Coelho "Kazanan Yalnızdır".



Film tarafında ise Michael Jackson'ın Londra O2 Arena'da vereceği konser öncesi prova kayıtlarından oluşan "This's It".
MJ sevenler için eşsiz bir belgesel.
Ben produksiyonun öve öve bitirilemeyen başarısını, MJ'nin disiplinini, tavırlarını, ekibiyle kurduğu ilişkisini, saygısını ve hakimiyetini izlemek için gitmeyi istiyorum.

Sonrasında ise ruhumun cendere çekecek hali olmadığı için gitmeyi hep ertelediğim "Nefes" filmi.
Nefes... Bir kadın adı olarak çok çarpıcı! Ama hoş mu, nahoş mu, ayırt edemiyorum.
İzleyen herkesin içini kavuran son sahne ve o sahnedeki Emrah'ın "Sensiz ben nefes alamam" şarkısı.
Yok!
Kendimi harcama uğruna bu filme daha fazla haksızlık yapamayacağım; gereği düşünüldü: filme gidiliyor!

Annemin için uğraşmam gereken birkaç doktor/hastane/eczane işlemlerinden sonra kendim için de gitmem gereken 2 doktor randevüsü ayarlamaya çalışıyorum.

Veee yaklaşık 9 aydır iş dünyasından hem fiilen hem ruhen koptuğumdan yavaş yavaş ısınma turlarına başlıyorum.
Bu akşama bitirmem gereken bir fizibilite var ki yarın veya Çrş. ilgili kişilerle yapacağım toplantımda işime yarasın.

Yazı tarafında ise "OlasılıkSız" yazımı bitirdikten sonra henüz başlığına karar veremediğim "hediye" yazım ve o da bittikten sonra
"Madem sen beni aldattın var git biraz da kendini aldat!" yazılarımı bitireceğim.

Bu akşam saat 8'e kadar bakalım hangi birini ne kadar yapmış olacağım.
8'de dünya kopsa umurumda olmaz.
Neden mi?
"Issız Adam"ı seyrediyor olacağım-Show TV'de- de ondan.
Ne hüzünlü bir günümüz gerçeği...
Ne gerçek bir günümüz hüznü...

Oysa aynen Ada gibi "hep aynı adamı sevmek isterdim ben de..."
oysa aynen Ada'nın son sahnede hissettiği şu duygular hükmetmeye çalışıyor bana da bugünlerde:
"En berbat duygu, en tatsız hesaplaşma nedir? Kaybettiğimiz zamanı asla telafi edemeyeceğimiz bilincinin içimizi yakması mı? Onu dinlemedin... dinlediğinde anlamak istemedin... ihtiyacı varken yardım etmedin... sana uzandığında öpmedin onu... onu sevmek isterken kırdın... ona karşı içten olmak isterken sakındın, saklandın... Şimdi zaman geçti!"

Yazı tarihi: 02 Kasım 2009

Hiç yorum yok: