6 Ekim 2008 Pazartesi

Ey Aşk sen nelere kadirsin!

Dün uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımla buluştum/k.
Buluşma öncesi telefonlaşmamızda bize vereceği yeni ve güzel müjdeleri olduğunu, buluşmamızın eğlenceli geçeceğini söyledi.

Çok sık görüşmediğimiz ama görüşünce saatlerce susmadığımız, sırayla incik-cıncık herşeyimizi birbirimize anlattığımız, gürültümüzün sesinden etrafın belli bir zaman sonra cık-cıklamaya başladığı, bizim de kahkahalarımızdan tüm göz makyajımızın aktığı ve 90,000 mekik çekmişcesine karınlarımızın kasıldığı arkadaşlıklar, buluşmalar bizim yaşadığımız.
Dün, ilk kez bu kadar spontan bir şekilde 1 saat sonra buluşmak üzere karar verdiğimizde karanlık ve yağmurlu Pazar öğleden sonram birden bire ışıklandı.
Buluşunca önce çok kabaca genel havadisler, hava ve yol durumu, yemek siparişi ve benzeri gereksiz detayları hallederek esas muhabbetin sahasını temizledik.
Hiç bölünmeden, araya reklam almadan sahneyi yalınca konu kahramanına bırakmayı istiyorduk.

Ve beklenen an geldi. Bizimki ısındıra ısındıra konuya girmeye başladı.
Hoş, gözlerini ilk gördüğümüzde uzun zamandır olmayan ama şimdi güneşe eş parıltısı ile ufukta sağlam bir aşk olduğunu sözlerini duymadan önce de anlamıştık zaten.
“Harika bir şey yaşıyorum, aslında hep hayalini kurduğum, kafamda yarattığım, dualarıma koyduğum ve istediğim gibi birine aşık oldum; o da bana, o kadar mutluyum ve o kadar güzel bir ilişki yaşıyoruz ki uçacak gibiyim. Sanki o hep hayatımda vardı ve doğru zamanda o hayatın içine sızıvererek beni kanatlandırdı...”
Benzer cümleleri peşisıra birbirini izledi. Yaptıkları en basit, doğal ve hayatın içinden herhangi birşeyi o kadar güzel anlatıyordu ki elimiz çenemizde, ağzımız kulaklarımızda kaç saat onu öyle dinledik farkında bile değilim.
Sözleri, gözleri, eli, kolu, saçı, başı hep saf aşk konuşuyordu, aşk kokuyordu, aşk parıldıyordu.
İçinde karamsarlıktan, korkudan, yılmışlıktan, yorgunluktan, endişeden, soru işaretlerinden eser yoktu.
“Ben”den, “bize” geçmişti.
Ve önündeki yaşayacağı güzel günler, tatil planları, yurt dışı gezileri, akşam yemekleri, birlikte yapılacak kültürel ve spor aktiviteleri, izlenilecek filmler, ev oturmaları, yeni mekan keşifleri, kış konserleri, önce bizler sonra diğer arkadaş, eş-dost, aile-akrabalarla tanıştırma seremonilerinin ve daha nicelerinin sabırsızlığı ve heyecanıyla hayat doluydu.
Dolu dolu, uçuş uçuş, sim gibiydi...
Anlatacakları bitmiyor, ışıltısı eksilmiyordu.

Yaşadığı aşk; kendini de, ruhunu da, gönlünü de *Fibonacci Serisi gibi öncesindeki herşeyi toplayarak, arttırarak güzelleştirmişti.

Canım arkadaşımın anlattıkları uzun süredir bu konuya dair yitirmiş olduğumuz inancımızı geri getirerek kelebek vadisi aşklarının sadece romanlarda değil gerçek hayatta da hala yaşanabilir olduğunun kanıtı oldu bize.

Kaynatmamız sırasında ne güzel bir coşku yaşadık anlatamam.
Ve bu halimiz acayip hoşuma gitti.

***
Aynı günün sabahında bir gazetenin Pazar ekinde okuduğum köşe yazısı dünyanın en yakışıklı adamlarından biri olan Lost’ün ünlü aktörü Sawyer'in -Josh Hollaway- kendisi kadar hoş bulunmayan karısına olan aşkını didik didik ediyordu.
Gazeteci trikleriyle adamı tongaya düşürerek ağzından falsolu bir laf yakalanmaya çalışılıyordu.
Hani ona bütün dünya hayran ya nasıl olur da o kendisi kadar etkileyici olmayan karısına o kadar aşık ve sadık olabilirdi...?
Adam karısın bayıldığı özelliklerini sıralarken öyle cevaplar vermiş ki bana göre okuyan herkesi küt diye vuracak kadar doyurucuydu.
Dediklerini aşağıdaki paragrafta aynen yazıyorum:
Karım vitrin eşi değil. O tutkulu bir kadın. Ve basiretli. Ve müthiş bir muhakeme yeteneği var. Bir de onurlu. Ve adaletli. Böyle söylemek tuhaf olacak ama onun sayesinde ben daha iyi bir insan oldum. Daha dürüst, daha onurlu bir adam...”

Bu sözleri söylemekten ve söyletmekten daha gurur verici kaç hissiyat var tadılabilecek, ben bilmiyorum :-)

Aşk, kapılarını açana verdiği erdemle nice nişanlar yüklüyor elini değdiklerine...
Alıp başımızı göğe, onurumuzu, gururumuzu, yaşam heyecanımızı, anlamlarımızı ve alınlarımızı arşa değdiyor karşılıklı yaşandığında.

İsteyen istemeyen, şimdiye kadar tadan tatmayan herkeslere en güzelinden, enfes bir aşk diliyorum.
Ne diyelim, inşallah diyelim....

* Fibonacci Serisi: Kendisinden önceki 2 sayıyı toplayan seri

Yazı tarihi: 06 Ekim 2008