15 Ekim 2008 Çarşamba

Kızlarda anoreksiya varsa onlarda da bigoreksiya var

Uzun yıllardır hayatım spor salonlarında zayıf olmaya çalışan kadınlar ve bol kaslı olmaya çalışan erkekler arasında geçtiğinden aşağıda alıntı yaptığım haber çok ilgimi çekti ve sizinle paylaşmak istedim.
Kadınların hep daha zayıf olma takıntısı sebebiyle yakalandıkları yeme bozukluğu sendromuna anoreksiya denildiğini biliyordum ama erkeklerin daha adaleli görünme takıntılarının da bir adı olduğunu bilmiyordum. Meğer varmış. Merak ediyorsanız buyrun siz de okuyun.

Yazının tamamını okumak isteyenler aşağıdaki link'ten ulaşabilirler.
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/10094706.asp?gid=59&sz=46704

İyi görünme baskısı sadece kadınların meselesi değil. Erkekler de bu baskı altında. Hastalıklarıyla beraber! Günümüz kadınlarının anoreksiyası varsa, erkeklerin de manoreksiyası var. Üstüne bigoreksik, hatta ortoreksik bile oluyorlar. Hepsinin şikayeti farklı: Kimisi zayıflamasını durduramıyor, kimisi şişmesini. Bir taraf normal yemek yiyemez, hatta yediğini bile çıkarır hale gelirken, diğer taraf daha da kaslanıp şişmek için ek maddeler yutuyor.

Çekilen bunca cefa hep daha iyi, daha iyi, daha iyi görünmek için. Ama neye göre daha iyi? Üstelik, kaptırdıkça, işin ucu kaçıyor. ABD medyasının da bayıla bayıla üzerine atladığı manoreksiya lafı, aslında İngiliz basınının uydurması. Kavramın orijinal adı anorexiaor. İlk kez Leeds kentindeki Yorkshire Yeme Bozukluğu Merkezi tarafından duyuruldu. Merkezin doktoru John Morgan geçtiğimiz günlerde BBC’ye konuştu ve güzel görünme baskısının tıpkı kadınlar gibi erkekleri de etkilediğini açıkladı: Eskiden göbekleriyle rahat bir hayat süren erkekler mutlaka zayıf, fit ve kaslı bir vücuda sahip olmak gerektiğini düşünüyor. Böyle bir görünüm elde etmek için spor salonlarında saatlerce çalışarak kendini hasta edenler var.

MANOREKSİYA
Anoreksiyanın sakallı hali
Genellikle kadınlarla özdeşleşen anoreksiyanın İngilizce man (erkek) sözcüğüyle harmanlanmış hali. Bir çeşit yeme bozukluğu sendromu. Yapılan araştırmalara göre 10 kadına karşılık yaklaşık bir erkek bu hastalığa yakalanıyor. Çok şişmanladığı kanısıyla bir şekilde rejime başlıyor. Önceleri kontrol edilebilen iştah, bir süre sonra tamamen yok oluyor ve zayıflama normal ölçüleri aşıyor. Diyetisyen Selahattin Dönmez şöyle diyor: "Erkeklerde bu hastalığın anlaşılması zor. Çünkü ciddi kas kitleleri var. Türkiye’de erkek vaka örneği çok yok. Klinik olarak Antalya, Bursa ve Ankara’da bir, İstanbul’da iki erkek vakanın olduğu biliniyor."
Bu sendrom biyolojik, psikolojik, sosyolojik veya ailevi nedenlerden ortaya çıkabiliyor. Bir olaya veya kişiye duyulan tepki de neden olabiliyor. Erkeklerin bazı duygularını baskılamak için beden görünümlerinden uzaklaşmak istemeleri de bu girdaba girmelerine başka bir neden.
Dönmez, "İnsanlar çözemedikleri sorunlar için bir yol arıyor. Diyetisyene veya spor salonuna gidiyor. Liposuction bile yaptırıyor. Aslında bu durum psikiyatrik bir bozukluk. Zaten hastalık hiç kimsede yemeği reddederek başlamıyor. Bu hastalığa yakalananlar önce az yemek yiyor. Yürüyor. Kilo vermeye başladığı an, yemeği azaltarak aktivitesini daha da çoğaltmaya başlıyor. Kilo verdikçe, almamak için bir girdabın içine giriyor. Bir bezelye tanesini yediği zaman bile doyduğunu hissederek kalkabiliyor. Bu da aslında patolojik bir olay."
Asıl tehlike ise hastanın yine kendi erkekliğine: Besin yetersizliğine bağlı olarak organ işlev bozuklukları görülebiliyor. Tüylenme artıyor. Bir süre sonra cinsel isteksizlik ya da aşırı seks isteği ortaya çıkıyor. Kemik yoğunluğu azalıyor. Mide normal boyutundan farklı bir boyut alarak makata doğru gidebiliyor.

BİGOREKSİYA
Balonadam hastalığı
Vücut geliştirme hastalığı. Body building, hayatın odak noktası haline geliyor. Bigoreksik erkekler, ne kadar kasları olursa olsun yeterince kasa sahip olmadığı hissine kapılıyorlar. Bazen ağrıları ya da kırık kemikleri olmasına rağmen vücut çalışmaya devam ediyorlar. Spordan geri kalmayayım diye işini kaybedene bile rastlanıyor. Normal bir vücutçu günde bir saat çalışıyorsa bigorek günde 6-7 saatini ağırlık altında geçiriyor. Normal vücut çalışan aynaya dört kere bakıyorsa bu hastalığa yakalananlarda sayı 10’un üzerine çıkıyor. İki dilim pasta yedikten sonra dört saat koşup üstüne 1000 mekik çekiyorlar. Başkaları görüntüsünü beğenmeyecek kadar kaslı olsa bile kişi kaslandıkça kendini iyi ve güzel hissediyor.
Prof. Dr. Abidin Kayserilioğlu, bu hastalığa psikolojik olarak kendini yetersiz görmenin yol açtığını söylüyor: "Düzenli spor zaten bağımlılık yapar. Çünkü spor endorfin hormonu salgılanmasına neden olur. Düzenli spor yapanlar bu rahatlığı özler ve uzak kalamaz. Bigoreksiyada bunun abartılması söz konusu. Özellikle ileri yaşlardaki erkekler kadınlara kendilerini beğendirmek için bu yola sapabiliyor.
"Bigoreksiya hastaları normal besin kaynakları yerine, başka ek ürünlerle kaslanmaya hız kazandırmak istiyor. Besin yerine geçen bu maddelerin hücre ölümünden hızlı yaşlanmaya kadar pek çok yan etkisi var. Kayserilioğlu erkeklik hormonunun türevleri olan androjen ilaçların kullanıldığını söylüyor: "Bu ilaçlar kasları kalınlaştırılıyor. Ama kısırlığa da neden olabiliyor. Örneğin, kas yapmak için protein gerek. Normalde kilolarca et yemek lazım. Onun yerine protein tozları kullanılıyor. Ama bunlar karaciğer ve böbrek yetersizliklerine neden olabiliyor."

ORTOREKSİYA
Organik yemezsem çürürüm korkusu
Ortoreksiya nervosa, 1990’ların sonunda ortaya çıkan yeni bir yeme davranış bozukluğu. Besin miktarı yerine, hasta bu kez besin kalitesini kafaya takıyor. Sağlıklı bir besini bile sağlıksız bulup yemeyebiliyor. Öğünlerini saf, katkısız, işlenmemiş gıdalardan seçiyor. Çoğu sebze ve meyveleri çiğ yiyor. Şişenin etiketindeki kalsiyum miktarını çok bulup, içmekten vazgeçiyor. Kısacası yaşamları kısırdöngüye giriyor. Bir sonraki öğünü planlamak, sağlıklı yiyecek satan marketleri dolaşmak, ürünlerin etiketlerini dikkatle incelemek, kara listeler hazırlamak hayatın merkezine yerleşiyor. İlerlemiş vakalarda hastalar hızla kilo kaybedebiliyor. Zararlı maddeye karşı duyulan derin korku sebebiyle çok sayıda gıda ve yiyecekten vazgeçiyor. Beslenme listelerinde sadece bir-iki tür yiyecek kalıyor. Vücut günlük alması gereken kaloriden mahrum kalıp güçsüz düşüyor. Selahattin Dönmez, bu konudaki abartmayı şöyle anlatıyor: "Eğer kimyasal katkılı yemeklerden yerse ölüyorum, kalp krizi geçiriyorum, bedenim çürüyor gibi düşüncelere kapılıyor. Her gittiği restoranda organik yiyecek arıyor. Bahçelerinde kendi sebze meyvelerini yetiştirenler oluyor. Bu sorun 10 yıl içinde daha da yaygınlaşacak."